Bir dostumun evinde kanarya kuşları gördüm, kafeslerde… Dostum bana cinslerini, çok güzel öttüklerini zevkle anlattı. Güzel sanatkârane yapılmış kafesleri, yiyecekleri, su kapları aman ne tertibat. Görseniz bir defa…
Bunlar uçamazlar. Uçsalar bile serce kuşları bunları gagalar, kör edip öldürürlermiş. Dostum uzun uzadıya bana anlattı. Müsabakalar olurmuş, hangi kuş daha çok ötüyor. Adeta kanarya meraklıları hastalık derecesinde bunlara düşkün…
Bazen de o kadar alıştırılmış ki kafesi açık, odanın içinde dolaşıyor. Sofraya gelip konuşuyor. Sahibi ile konuşur gibi eline başına omzuna konuyorlar.
İnsanlar kuşların seslerini aynen taklit ederler. Bu ağız ve boğazın bir nevi hüneridir. Ama bu seslerle ne demek istiyorlar, onu anlayamıyorlar.
Kuşların da dilleri var ama kimse bilmiyor… Sevinçleri var. Kederleri var. Dertleri var. Istırapları var…
Fakat bu ötüşlerden biz bir şey anlamıyoruz. Hele HAKK’A karşı olan tesbih ve zikirlerini düşünemiyoruz bile… Bu hengâmenin içinde: Bunlarla konuşanlar zikirlerini anlayanlar var, dünya yüzünde… Kuşlarla ahbap olanlar var.
O hele kafese hapsedilmişler, onların diğer uçan, havalarda dolaşan kuşları gördükleri zaman ıstıraplarını duyacak anlayacak insan çok az kalmış. Bunlar da HAKK’IN mahlûku….
Böyle düşünürseniz ne büyük bir zulüm müessesesidir bu anlayabilirseniz… Efendim uçamıyor. Evet, onu insanlar hazırladı. Hürriyetini unutmuş dert ve ıstıraptan artık kuşluktan çıkmış…
Kafeste kuş beslemek insan akıbetini hüsrana çevirir. Kim çevirir diyeceksiniz? Hakiki sahibi “Hz. ALLAH” bunda istisna yoktur. Onların kafeste ötüşleri dertlerinden ıstıraplarından dolayıdır. Bu böyledir. Aksi düşünülemez.
Kanaryaya yanaştım. Kafese parmağımı götürdüm. Ürktü. Fakat biraz sonra sordum:
“Niçin korktun?…”
“Efendim ne zamandan beridir bilmiyorum, kanatlarım var havada uçmuyorum. Gözelerden su içemiyorum. Rızkımı kendi kendime arayamıyorum. Şu küçücük tellerle örtülü kafes içindeyim. Hürriyet diyorlar bilmiyorum. Köle miyim? Esir miyim? Suçlu muyum? Neyim? Bilemiyorum. Su veriyorlar. Yem veriyorlar. Ama bunlar bana zehir gibi acı geliyor. Her gün ötüyorum. Dertlerimi haykırıyorum. Kimse anlamıyor. Artık öyle hâle geldim ki niçin öttüğümü de bilmiyorum. HAKK’IN kaderi bu.
HAKK’a beni buradan halâs eyle diye dua etmekten utanıyorum. Yalnız bize emrolunan HAKK’ı tesbih daima ediyorum. İşte o tesbih anlarında kendimi rahat buluyorum. Bizler dünya için halk edildik. Âhiretimiz bizim yok, insanlar bizi kafese koymakla şu dünyamızı bize zindan ettiler. Fakat kendilerinin âhiretlerini de zindan ettiklerinin farkında değillerdir.
Uçamadan kafese hapsedildim. Uçamadan bu kafeste öleceğim. İşte bizim hayatımız, bu kafes içindeki dert ve ıstıraplarımız hepsi bu…
Sizin gördüklerinizi, bildiklerinizi biz görür ve biliriz. Hem de çok berrak ve açık….
Amma bizim gördüklerimizi, bildiklerimizi siz ne görür ne bilebilirsiniz…
Bizi yaratan buyurur: “Bütün hayvanlar kuşlar. Ağaçlar hepsi şimdi tesbih hâlindedir. Fakat siz bunları ne duyar ne işitirsiniz!” Yalan mı!..”
Resûlullah: “Kuşları kafeslere hapsetmeyiniz.” Hadîs.
Velhasıl kuşu kafese hapsedip bunu bir zevk edinmek Resûl’ün peşinde koşan İslâmın işi değildir. Kanaryaya daha soramadım. Çünkü kafeste alıştığı dertlerinden onu ayırmak için bir çaba olur suallerim, daha üzülecek…
Dostumdan ayrıldım. Uzun bir müddet sonra öğrendim bu merakından vazgeçmiş, bu esirlerini başka bir esirciye devretmiş amma… Hayvan esareti devam ediyor gidiyor. Zavallı kanaryalar ve hapsedilen mahlûklar. Dünya bu… HAKK’ dan ayrıldı mı her şey değişir.
Kimi ağlar.
Kimi güler.
Kimi ağlar güler.
Kimi güler ağlar.
Asıl hüner dertlerdeki inceliği idrak edebilmek, insana dünyanın boşluğunu her an haykırdığını göstermektedir…
Münir Derman
Dr. Münir Derman’ın “Allah Dostu Der ki… Yazılmamış Sırların İlki, Yazılacak Sırların Sonu” isimli kitabından alıntılanmıştır.
Aşağıdaki yazılar da ilginizi çekebilir.