Mağaradakiler
  • Travel
Author

Mustafa Sevimli

Mustafa Sevimli

covid
Genel

Covid-19 Pandemisi ve Sağlık Çalışanları Üzerindeki Etkileri: Sosyolojik Perspektif

by Mustafa Sevimli 26 Mayıs 2021

Giriş

Pandemi etimolojik olarak; kadim Yunancada tüm anlamına gelen “pan” kelimesi ile insanlar anlamına gelen “demos” kelimesinin birleşiminden oluşmaktadır. Pandemi kavramı, dünya üzerinde geniş bir coğrafyada yayılım gösteren salgın hastalık anlamında kullanılır. Bir hastalığın pandemi olarak tanımlanması için; daha önce maruz kalınmamış olması, insanlar arasında kolayca yayılması ve tehlikeli olması, hastalığa yol açan etkenin insanları etkilemesi gerekir.

Covid-19 pandemisinin gelişim sürecine kısaca bakarsak; 31 Aralık 2019’da Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Çin Ülke Ofisi tarafından, Çin’in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde etiyolojisi bilinmeyen pnömoni (zatürre) vakaları bildirildi.

7 Ocak 2020’de daha önce insanlarda tespit edilmemiş yeni bir koronavirüs olan (2019-nCoV) hastalık etkeni olarak tanımlandı. Daha sonra hastalığın adı COVID-19 olarak kabul edilmiş, virüs SARS CoV ile benzerliğinden dolayı SARS-CoV-2 olarak isimlendirilmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü, COVID-19 salgınını 30 Ocak’ta “uluslararası boyutta halk sağlığı acil durumu” olarak sınıflandırmış, ilk salgının başladığı Çin dışında 113 ülkede COVID-19 vakalarının görülmesi, virüsün yayılımı ve şiddeti nedeniyle 11 Mart’ta küresel pandemi olarak tanımlamıştır. (“T.C. Sağlık Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu Çalışması”, 2020, s.5).

Pandemiler, bir olgu olarak birey ve toplum üzerinde, psikolojik, ekonomik ve sosyal açıdan derin etkiler bırakmakta aile, din, ekonomi, eğitim, siyaset ve tıp gibi sosyal kurumlar da bu olgu ile doğrudan etkileşime girmektedirler.

Bu çalışmada Covid-19 pandemisinin sağlık çalışanları üzerindeki etkileri psikolojik ve sosyolojik açıdan incelenecektir.

Covid-19 Pandemisinin Psikolojik Etkileri

Yapılan çok sayıda araştırma göstermiştir ki pandemi sürecinde sağlık çalışanları, stresten özellikle etkilenen meslek grubudur. Sağlık çalışanları travma sonrası stres bozukluğu, tükenmişlik sendromu, fiziksel ve duygusal tükenme ve duyarsızlaşma gibi, afet durumlarında yaygın görülen semptomları geliştirme riski altındadır.

Afet ve pandemi gibi olağan dışı dönemlerde yeterli sağlık hizmetini sürdürmek için sadece uzman sağlık çalışanı sayısını değil, aynı zamanda her uzmanın çok sayıda hasta bakma yeteneğini de maksimize etmek gerekir. Kritik durumdaki hasta sayılarında dalgalanmaların aylarca sürebileceği düşünüldüğünde, sağlık uzmanlarının uzun bir zaman diliminde tüm potansiyellerini yerine getirebilmeleri de önemlidir. Stres altında ve uzun süreli çalışma koşullarında tüm insanların karşılaştıkları toplumsal kaymalar ve duygusal stres faktörlerine sağlık çalışanları daha fazla maruz kalmaktadır. Aşırı iş yükü, ahlaki ikilemler ve aşina olduklarından büyük ölçüde farklılaşmış iş ortamı gibi faktörler duygusal zorlanmaları beraberinde getirmektedir (Shanafelt, Ripp, Trockel, 2020).

Covid-19 servislerinde ve ikinci ve üçüncü basamak servislerde hastalara yardım eden 1.257 sağlık sektörü çalışanı üzerinde yapılan bir anketten elde edilen veriler, yüksek oranda depresyon (%50), anksiyete (%44,6), uykusuzluk (%34) ve sıkıntı (%71,5) gösterdi (Lai vd., 2020).

Rossi ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırma, salgın sırasında İtalya’daki sağlık çalışanları üzerinde, risk faktörleri ile ruh sağlığı ilişkisini değerlendirerek, özellikle genç kadınlar ve ön saflarda çalışanlar arasında yüksek oranda ruh sağlığı sorunları olduğunu doğruladı. (Rossi vd., 2020).

Covid-19 Pandemisinin Sosyolojik Etkileri

Covid-19 pandemisi, insanların bireysel ve toplumsal ilişkileri yaşama şeklini değiştirdi. Karantina, esnek çalışma, evde geçirilen zamanın artması, fiziki mesafenin dijital cihazlarla azaltılması, uzaktan eğitim, internet kullanımının artışı, e-ticaret tercihlerinin artışı, elektronik ödeme yöntemlerinin tercihi gibi kavramlar ile günlük yaşamın farklı bir organizasyonu karakterize edildi. Bu durum aynı zamanda küresel düzeyde bir toplumsal değişime de işaret etmektedir.

Pandemilerin sosyalizasyonu azaltıcı bir etkisi olduğu bilinmektedir. Bulaşma korkusu gibi sürekli hale gelmiş risklerin varlığı, kişinin giderek içe kapanmasını artırmakta bu durum sosyal ilişkileri azaltıcı etki göstermekte ve yabancılaşma durumu yaşanmasına yol açmaktadır.

Sağlık çalışanları özelinde pandemi, felaketle sonuçlanan herhangi bir olayla karşılaştırıldığında enfeksiyon riski ile günlük temas halinde olan sağlık çalışanlarına yönelik dışlayıcı ve damgalayıcı tutumlarla karşılaşma gibi karakteristik özellikler de barındırmaktadır. (Brooks vd., 2020).

Yoğun bakım gibi çok kritik alanda çalışan sağlık çalışanları gerekli Kişisel Koruyucu Donanım giydikten sonra yaklaşık 6 saat bir şey içemez, yemek yiyemez veya ihtiyaç gideremezler. KKD’nin görev saatlerinden sonra çıkarılması, büyük özen gerektirir. Sağlık çalışanı eve gittiğinde eşi veya çocukları ile konuşmaz, evde herhangi bir eşyaya dokunmaktan kaçınır ve önce banyoda sabun ve suyla dezenfekte olmaya gider. Çünkü onu artık ailesi için başka bir endişe dalgası almıştır (Misra, 2020).

Sağlık çalışanları içinde kadın ve erkek hekimler değerlendirildiğinde her iki cinsiyeti farklı şekilde etkileyebilecek etmenlerden biri, çalışma yükümlülüklerinin aile rollerini olumsuz etkilediği iş-aile rol çatışmasıdır. Kadınlar tıbbi işgücüne giderek daha yüksek oranlarda katılmaktadırlar. Buna karşın kadın hekimler erkek meslektaşlarından önemli ölçüde daha fazla ev ve çocuk bakımı görevi üstlenmektedir. Ev işçiliğinin bu eşit olmayan iş dağılımı nedeniyle kadın hekimlerin kariyerlerindeki kısıtlamaları dile getirmeleri daha olasıdır (Guille vd., 2017).

Covid-19 Pandemisi ve Tıp Kurumu

Hekimlik, uzun bir eğitimle birlikte yüksek bilgi birikimine sahip olma, bir meslek örgütü etrafında birleşmiş olma, mesleki ve etik kurallara sıkı sıkıya bağlı olma ve toplumun çıkarını kendi çıkarlarından önde tutma gibi profesyonel mesleklerin niteliklerini haiz bir meslektir. Fakat aynı zamanda bu özellikler hekimlerin muteber ve otoriter bir sosyal sınıf olmasını sağlamakta ve beraberinde “tıp kurumu” ile toplum arasında yapısal asimetrik bilgi ilişkisi tesis etmektedir.

Covid-19 pandemisi ile birlikte tıp kurumunun şeffaflaşmaya başladığı, daha önce hiç olmadığı kadar çok profesyonelin medyada yer aldığı görülmektedir. Sosyal medya üzerinden birçok hekimin Covid-19 ve başka hastalıklar hakkında görüş bildirmeye başlaması bir tür teletıp örneği oluşturmaktadır.

Tıp kurumu virüsle mücadelenin ön cephelerinden biri olması sayesinde, hem diğer sosyal kurumlarla hem de kamu ile daha katılımcı, paylaşımcı ve eşit ilişkiler kurma yolunda önemli adımlar atmaktadır. (Koytak, 2020, s.46).

Sonuç

Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının yaşadıkları zorluklar ortadadır. Bu bağlamda pandemi esnasında ve sonrasında sağlık çalışanlarını motive edecek çalışmalar yapılmalıdır. Öncelikle sağlık çalışanlarının fiziksel ve psikolojik durumlarının korunması önemlidir. Çalışanlar istedikleri takdirde psikiyatrik destek hizmetlerine sürekli olarak ulaşabilmeli, ayrıca sosyalizasyonu sağlayacak alternatif tedbirler araştırılmalıdır.

Sağlık çalışanları için güvenli dinlenme alanları oluşturulmalı, çalışma koşulları ve özlük hakları gibi konularda iyileştirmeler yapılmalıdır. Sağlık kurumlarının sağlık çalışanlarına yönelik yapacağı her türlü iyileştirmenin salgınla mücadele sürecinde elde edilebilecek her türlü kazanımı doğrudan veya dolaylı olarak etkileyeceği unutulmamalıdır.

Daha genel bir sosyolojik pespektiften bakarsak, Covid-19 pandemisi; bireysellik çağında, daha fazla haz ve konfor uğruna bencilleşen ve kontrolün kendisinde olduğu yanılgısıyla yaşayan insana, çaresizliğiyle yüzleşerek daha sorumlu davranmayı öğrenmesi gerektiğini hatırlatmıştır. Salgın hastalığın ortaya çıkardığı sorunlar bireyin, toplulukların ve küresel sistemin kırılganlıklarını, tahribatlarını ve eşitsizliklerini de ortaya çıkarmıştır.

Kaynakça

Brooks, S., Webster, R. S., Woodland, L., Wessely, S., Greenberg, N., et al. (2020). The psychological impact of quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence. Lancet 395:10227. doi: 10.1016/S0140-6736(20)30460-8

Guille C, Frank E, Zhao Z, et al. Work-Family Conflict and the Sex Difference in Depression Among Training Physicians. JAMA Intern Med. 2017;177(12):1766–1772. doi:10.1001/jamainternmed.2017.5138

Koytak, E. (2020). Kasiyerleri Neden Alkışlamalıyız?. Lütfi Sunar (Ed.), Covid-19 Salgınının Sosyolojik Analizi içinde (s.45-48). erişim https://tyap.net/covid-19-salgininin-sosyolojik-analizi

Lai J, Ma S, Wang Y, et al. Factors Associated With Mental Health Outcomes Among Health Care Workers Exposed to Coronavirus Disease 2019. JAMA Netw Open. 2020;3(3):e203976. doi:10.1001/jamanetworkopen.2020.3976

Misra A. (2020). Doctors and healthcare workers at frontline of COVID 19 epidemic: Admiration, a pat on the back, and need for extreme caution. Diabetes & metabolic syndrome, 14(3), 255–256. https://doi.org/10.1016/j.dsx.2020.03.006

Rossi R, Socci V, Pacitti F, et al. Mental Health Outcomes Among Frontline and Second-Line Health Care Workers During the Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) Pandemic in Italy. JAMA Netw Open. 2020;3(5):e2010185. doi:10.1001/jamanetworkopen.2020.10185

Shanafelt T, Ripp J, Trockel M. Understanding and Addressing Sources of Anxiety Among Health Care Professionals During the COVID-19 Pandemic. JAMA. 2020;323(21):2133–2134. doi:10.1001/jama.2020.5893

T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü COVID-19 (SARS-CoV-2 Enfeksiyonu) Rehberi. Bilimsel Danışma Kurulu Çalışması, T.C. Sağlık Bakanlığı 07 Aralık 2020, Ankara. https://covid19.saglik.gov.tr/TR-66337/genel-bilgiler-epidemiyoloji-ve-tani.html

Mustafa İ. SEVİMLİ

26 Mayıs 2021 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Kalanlarin Ardindan
Edebiyat

Kalanların Ardından

by Mustafa Sevimli 22 Şubat 2016

Kalanların Ardından

Her yolculuk ayrılık,

Her ayrılık başlangıç.

Ayrılıkla başlayan yollar,

Ümitleri vuslata bağlayan yıllar.

Yollar durur, belki de yürümekte mekânlar,

Mekânları kuşatan çepeçevre zamanlar.

Gidenlerin ardında gözü yaşlı kalanlar,

Kalanların ardında yaşanmamış zamanlar…

Mustafa İ. Sevimli

22 Şubat 2016 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Yilbasi
Genel

2016 ve Bir Yılbaşı Daha

by Mustafa Sevimli 01 Ocak 2016

Yılbaşı hüzündür benim için.

2016 yılına girdik. Bir yıl daha gitti ömür sermayemizden. Bir yıl daha yaklaştık. Toprağa dönüş yolumuzda bir yıl daha geride kaldı.

Dünyaya geldiğimiz andan itibaren başlar hayat yolculuğu. Topraktan yaratılan insanın yine toprağa dönüş yolculuğudur bu.

İnsanlık bu dönüşü kutlar her yılbaşında. Büyük coşkuyla, kendinden geçer. Havai fişeklerle kutlar. Farkında mıdır? Bilinmez neyi kutladığının… Belki sadece bir umudu kutlamaktadır. Yaşanmamış en güzel zamanların yaşanacak olan olduğu umududur belki de.

Gerçekte bu dünya âleminin sonuna koşuşunun sevincidir bu. Bir dilemma, ikilem, bir paradokstur…

Her yılbaşında insanlığın bu dilemmasını ibretle seyreder, hüzünlenir ve kendi içime dönerim…

Mustafa İ. Sevimli

01 Ocak 2016 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Genel

Değerlerin Yok Oluşu

by Mustafa Sevimli 13 Haziran 2015

Cervantes, Don Kişot’un sürekli kötü kitaplar okumaktan, en sonunda aklını yitirip yollara düştüğünü anlatır. Gencinden yaşlısına azımsanamayacak kadar önemli bir toplum kesimimiz ise, özellikle son yirmi beş yıldır kötü programlar seyretmekten aklımızı yitirmiş gibiyiz. Avrupa ve Amerika’da sanayi devrimiyle birlikte başlayan yaşam tarzı değişimi ve bunu takip eden ahlaki çözülmenin bizdeki yansıması, kitle iletişim araçlarının hayatımızdaki yeriyle orantılı olarak ivme kazandı. Televizyonu, telefonu, interneti doğru kullanamadık. Değişim dedik, özgürlük dedik, her değişim iyi midir? Her yenilik baş tacı mıdır? Özgürlük nedir? Sınırı nerededir? Düşünmedik. Kavramları işimize geldiği gibi yorumladık. Yıkıcı değişimi ve sahte özgürlüğü, toplumsal bir histeri nöbetine tutulmuşçasına benimsedik.

Dikte edilen sözde özgürlüğün aslında bir kandırmaca olduğunu gözden kaçırdık. Medya kuruluşları gündemimizi belirlerdi, modacılar ne giyeceğimizi. Ne okuyacağımıza “best seller” listeleri karar verdi, ne dinleyeceğimize “top 10” listeleri. Birileri düğmeye bastı tencere tava çaldık, bir başkası düğmeye bastı ışıkları söndürdük. Bedenimizin özgürlüğe koştuğunu zannederken, ruhlarımızın esaretini fark edemedik.

Modern insanın iki büyük manevi hastalığı; bencillik ve saygısızlık. Okullarımızda bencilliği öğretiyoruz. Eğitim sistemimiz, öğrencilere bir soru fazla yaparsa 10.000 kişiyi daha eleyebileceğini öğretti, fakat paylaşmayı öğretmeyi unuttu. Veliler, “benim çocuğuma kimse dokunamaz” edasıyla okullarda gövde gösterisi yaparlarken, toplumsal iyi niyetimizi kaybettiğimizi kimse sorgulamadı. Saygı ve nezaket kavramlarını yok ettik; “beyefendi”, “hanımefendi” gibi hitapların yerini “usta”, “dayı”, “bayan” gibi avam hitaplar aldı. Televizyon dizilerinde; çocuklara, kendinden yaşça büyük insanlara isimleriyle hitap ettirmeyi modernlik saydık. Bencillik, saygısızlık ve ahlaki çözülme XIV. Yüzyıl Avrupa’sının vebasından daha hızlı yayılıyor. Değerlerin ve değer yargılarının alt üst edildiği, paranın mihenk taşı olarak kabul edildiği bir toplum yapısına doğru hızla evrimleşiyoruz.

Sorunların çözümü için toplumsal uzlaşı sağladık: eğitim dedik. Diğer taraftan da okulu ticari işletme, öğretmenleri hizmet verenler, öğrenci ve veliyi müşteri olarak gördük. Öğretmeni, eğitimin etkisiz elemanı haline getirdik. Eskiden öğretmenin ay sonuna yetmeyen maaşı, onuru ve bir de saygınlığı vardı. Okullarımız işletme, öğretmenler de işletmenin elemanı olduğundan beridir, geriye ayın ortasına yetmeyen maaşı ve onuru kaldı eğitimcilerin. Saygınlığını da kaybetti öğretmenlik mesleği. Saygının yok edildiği bir toplumda saygınlık nasıl olacak?

İnsan ilişkilerinde içtenliği ve samimiyeti unuttuk. Arkadaşlıklar ruhsuz ve soğuk. Teşekkür ediyoruz minnet duymuyoruz. Anaokuluna giden çocuğumuz teşekkür etmeyi öğrendi sevindik. İçtenlikle mi? Yoksa bir görevi yerine getirmiş olmak için mi? Sorgulamadık. Modern insanın özelliklerinden birisi bu; görünüşle ilgilenmek. İçerik ya da mahiyet; üvey evlat. Anlayış ve kavrayışımız yüzeysel, algılarımız derinlikten yoksun. Niceliğin niteliğe, maddenin manâya tercih edildiği bir garip çağ.

Aşkları geçici heveslere, evlilikleri paraya kurban ettik. Çocuk sevgisini abarttık, her istediğine sahip olmaya alışmış doymak bilmez nesiller yetiştirdik. Bilim, sanat ve fikir üretmedik, üretene de değer vermedik. Tüketimle övünmeyi marifet saydık. Pahalı telefonlarımızla, gösterişli kıyafetlerimizle, etrafımızdaki insanların ilgi odağı olmak gururumuzu okşadı. Ruhumuzu doyurduğumuzu zannederken nefsimizi besledik. Sofralarımızın ihtişamı, aç komşularımızı görmeye engel oldu. Dikkat çekmek, önde olmak, ilgi odağı olmak düstur oldu. Egomuz öylesine semirdi ki, dünyanın etrafımızda döndüğüne inanmaya başladık.

Elimde bir kitap var, “Bir facianın Hikâyesi”, yazarı Cemil Meriç. “Bir Çağın Otopsisi” başlığı altında kapitalist dönemi masaya yatırıyor üstat.  Bir iktisatçının, Werner Sombart’ın “Alman Sosyalizmi” adlı eserini inceliyor. Sombart yalnız iktisatçı değil, sosyolog, tarihçi ve şair. Eser ne yazık ki dilimize çevrilmemiş. Görüşlerini Meriç üstadın yorumuyla dinleyelim.

“…kapitalist dönemin kötü yönü ne politikası, ne iktisadiyatı. İnsan, mukaddeslerinden koparılmış, maddî hazlar peşinde koşmağa mahkûm edilmiştir…

…Gördüklerimizi Şeytan’ın işi diye vasıflandırmaktan başka çıkar yol yok. Mavera* inancını yıktı Şeytan. İnsanları kibirlerinden yakaladı…

…Geçen asırda önemli sayılabilecek siyasî karışıklıklar yok. Fakat mutlu bir içtimaî düzen, temelinden yıkıldı. Baba ocağından kovuldu insanlar. Ya sokağa döküldüler, ya gecekondulara sığınmak zorunda kaldılar.

…Aile topluluğu çöktü, ev diye bir şey kalmadı. Kadınlar pazarda iş aramağa başladılar. Feminizm eskiden hayatını evinde kazanan kadınlara pazarlarda iş bulma davasıdır…

…Değerin biricik temeli, biricik ölçüsü: Servet. Tek mertebeler dizisi var: Gelire ve sermayeye dayanan hiyerarşi. Değer adına ne varsa, büyüsünü kaybetti. Daha doğrusu, tek hikmet-i vücudu kaldı: Para kazanmak. Malı mülkü olmayan hiçtir. Aydın, hatırı sayılır geliri varsa itibar görür…” (Cemil Meriç, Bir Facianın Hikâyesi, Umran Yayınları, Ankara, 1981, s.3-8.)

Sombart’ın tespitleri, Avrupa ve Amerika’da olup bitenleri anlatabilmek için 1934 Almanya’sında kaleme alınmış olmasına rağmen, ülkemiz dâhil günümüz dünyası için yazılmış kadar taze. Bize fazla söz bırakmıyor. Feryadımızı duyanlara, duymak isteyenlere, bir zamanların çok bilindik ilan cümlesiyle seslenelim.

İnsanlığımızı kaybediyoruz hükümsüzdür!

Mustafa İ. Sevimli


*Mavera: Görülen, yaşanan âlemin ötesi. Ahiret hayatı.

13 Haziran 2015 4 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Tarih

Ulukışla Menzilhanesi

by Mustafa Sevimli 15 Mayıs 2015

Osmanlı Devleti’nde resmi haberleşme, devletin ilk kurulduğu dönemden itibaren ulaklar aracılığıyla sağlanırdı. Posta tatarları da denilen ulaklar önceleri Kırım Tatarları arasından seçilir ve atlı olarak hizmet verirlerdi. Kendilerine mahsus elbise ve kalpakları olur, bunlar başkaları tarafından kesinlikle kullanılmazdı. Devletin önemli ve acele işlerle ilgili haberlerini merkez ile eyaletler arasında götürüp getiren ulakların güvenilir, dürüst ve yol şartlarına dayanıklı olmalarına özen gösterildi.

Devletin sınırlarının genişlemesiyle birlikte merkez ve eyaletler arasında düzenli bir haberleşme ağı kurma ihtiyacı ortaya çıkmış ve XVI. yüzyıl sonlarına doğru menzilhaneler gelişmeye başlamıştır. Posta istasyonları olarak görev yapan menzilhaneler haberleşme hizmetinde çalışan ulakların konakladıkları mekânlardı. Ulaklar geçtikleri yollar üzerinde bulunan menzilhanelerde konaklayarak dinlenirler ve atlarını değiştirerek yollarına devam ederler, böylece hızlı ve güvenli bir şekilde haberleşmeyi sağlarlardı.

Anadolu’daki önemli menzilhanelerden birisi de, Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” şiirine ilham kaynağı olmuş olan Ulukışla Menzilhanesidir. Yapı, bir külliye şeklinde Sadrazam Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.

ulukisla menzilhanesi iceriden gorunum

Yöre halkı arasında, Paşa Hanı, Kışla, Ulukışla Kervansarayı gibi isimlerle de anılmakta olan menzilhane, Niğde’nin Ulukışla ilçe merkezindedir. Coğrafi konum olarak, Niğde’nin güneyinde, Adana-Aksaray kara yolu üzerinde yer alan ilçe, “Ulukışla” ismini menzilhaneden dolayı almıştır. Evliya Çelebi de yöreden “Ulukışlak” adıyla söz etmektedir.

Mimar akademisyen Eser Gültekin, menzilhaneyi şöyle tasvir eder:

“Külliye, kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerindedir. Külliyenin odak yapısı; doğu-batı yönünde uzanan, yaklaşık dikdörtgen plana sahip arastadır. Arasta; dolaşımı sağlayan üstü örtülü bir sokaktır. Arastanın kuzey cephesi, hanın avlusuna bitişiktir. Avlunun doğu ve batı revakları, arastanın bu cephesine dik konumdadır. Arastanın avluyla bağlantısı, kuzey cephesinin ortasındaki kapı ile sağlanmaktadır.

ulukisla menzilhanesi cati

Kareye yakın dikdörtgen şekilli avlunun güney kenarında arasta; doğu ve batısında revaklar; kuzeyinde ise hücre ve eyvanlardan oluşan özel geceleme mekânları (tabhane) vardır. Bu mekanlar avluya göre yatay konumdaki Kuzey Ahırı’na bitişiktir. Kuzey Ahırı ise, avlunun kuzey kenarını boydan boya kaplayan enine dikdörtgen planlı bir mekandır.

Güney Ahırı ise, dar kenarı ile arastanın güney cephesine bitişiktir. Ahır kitlesi, bu cepheyi yaklaşık olarak iki eşit parçaya bölmektedir. Kuzey kenarı ile arastaya bitişik olan hamam da, arastanın güney cephesinin batı yarısını ortalamaktadır. Caminin avlusuyla, arastanın bağlantısını sağlayan giriş, dışa açılan sivri kemerli bir eyvan şeklinde düzenlenmiştir. Ancak eyvan sonradan bir duvarla kapatılarak, giriş iptal edilmiştir. Bugün bu mekan, caminin deposu olarak kullanılmaktadır.

Menzilhanenin güneydoğu ucunda yer alan camii, bugünkü konumuyla, külliyeden tecrit edilmiş, ayrı bir yapı gibi durmaktadır. Muhtemelen ilk inşa edildiği dönemde camii avlusunu sınırlayan ve arasta ile bağlantısını pekiştiren bir çevre duvarı olmalıydı.” (Eser Gültekin, Ulukışla ve Öküz Mehmet Paşa Menzil Külliyesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001, s. 37-44)

Mustafa İ. Sevimli

15 Mayıs 2015 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
  • 1
  • 2
  • 3

About Me

About Me

Writer & Reader

Neque porro quisquam est, qui dolorem ipsum quia dolor sit amet, consectetur, adipisci velit, sed.

Keep in touch

Facebook Twitter Instagram Pinterest Tumblr Youtube Bloglovin Snapchat

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

Recent Posts

  • Rachel Corrie

    16 Mart 2024
  • 2023 Kitap Fuarları

    25 Kasım 2022
  • 2022 Kitap Fuarları

    10 Ocak 2022
  • Covid-19 Pandemisi ve Sağlık Çalışanları Üzerindeki Etkileri: Sosyolojik Perspektif

    26 Mayıs 2021
  • 2021 Kitap Fuarları

    29 Ekim 2020

Categories

  • Edebiyat (6)
  • Ekonomi (6)
  • Featured (6)
  • Genel (23)
  • İş Dünyası (9)
  • İslâmi Bakış (11)
  • Kitabiyat (42)
  • Kitap Fuarı (6)
  • Kitap Fuarı Detay (7)
  • Life (2)
  • Moments (7)
  • Nature (5)
  • Sanat (1)
  • Stories (6)
  • Tarih (4)
  • Travel (5)

About me

banner
Soledad is the best selling Blog & Magazine WordPress Theme of this year on Themeforest.

Popular Posts

  • 1

    Writing New Life Chapter

    07 Haziran 2017
  • 2

    My Baby Cactus

    07 Haziran 2017
  • 3

    Green Corner in My Home

    07 Haziran 2017

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • Pinterest
  • Tumblr
  • Youtube
  • Bloglovin
  • Snapchat

@2019 - All Right Reserved. Designed and Developed by PenciDesign


Back To Top
Mağaradakiler
  • Travel