Vehhâbîlik Nedir?


Vehhâbîlik bozuk ve sapık bir fırkadır. Onsekizinci yüzyıl ortalarında, Arabistan yarımadasının Necd bölgesinde ortaya çıkmış, Muhammed Bin Abdülvehhâb tarafından kurulmuştur. Bu şahıs İbni Teymiye’ye sâhip çıkmış, onun bozuk fikir ve görüşlerinin yayılmasında başrol oynamıştır. Bu fırkaya bağlı olanlara, Vehhâbîler adı verilir.

Vehhâbîlerin Ehl-i Sünnet’e Karşı Olduğu Belli Başlı Konular:

1- Sözlerine inandırabilmek ve insanları kendi saflarına çekerek bâtıl i’tikâdlarını yayabilmek için, Selef-i Sâlihîn’in yâni sâlih olan selef’in (Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiînin) yolunda olduklarını söyleyerek, selefî ve Ehl-i Sünnet olmadıkları halde kendilerine “Selefîler ve Ehl-i Sünnet “ adını verirler.

2 -İ’tikâdda selefî (Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiînin i’tikâdında), amelde de Hanbelî mezhebinde olduklarını söyler diğer mezhepleri reddederler.

3- Dört şer’î delîlden, icmâ ve kıyas’ı kabul etmezler.

4- Peygamberimizin mübârek kabrini ziyâret için yola çıkmanın, yolculuk yapmanın harâm olduğunu söylerler, kabr-i şerîfinin, hırka ve mübârek sakalının ziyâret edilmesini şirk sayarlar.

5- Peygamberimize basit ve sıradan bir insan gözüyle bakarlar, onun için “postacı” tâbirini kullanırlar, yine ona karşı “ İslâmî hükümleri teblîğ edip vazîfesini bitirdikten sonra işi bitmiştir” diyerek edeb ve terbiyeye aykırı bir tavır sergilerler. Halbuki sevgili Peygamberimizin işi ve vazîfesi, İslâmî hükümleri teblîğ ettikten sonra vefât etmesiyle bitmemiştir.

O, kıyâmet kopuncaya kadar sâdece Müslümanların değil bütün insanlığın hidâyet rehberi, önderi, seyyidi, sultânı, kurtuluş ve seâdet yolunda mürşididir. O büyük Peygamberin rûhâniyeti Müslümanlarla berâberdir.

Evet, efendimiz sevgili Peygamberimiz bu fânî dünya hayâtına vedâ etmiştir. Ama onun azîz hâtırası, rûhâniyeti, rehberlik ve önderliği kıyâmete kadar devâm edecektir. Biz onunla, o sultânlar sultânıyla şeref duyuyor, iftihâr ediyoruz. Bizleri böyle bir Peygambere ümmet kıldığı için, Rabbimize her zaman şükretmeliyiz.

Şehîdler Allâh nezdinde nasıl mânen diri ve rızıklandırılmakta iseler, Peygamber efendimiz de mânen diridir, yaşamaktadır, Allâh nezdinde rızıklandırılmaktadır. Dolayısıyla efendimiz, sevgili Peygamberimiz için “İşi bitmiştir” denilmesi, İslâmî edeb ve terbiyeye son derece zıt ve aykırıdır.

6- Necd şehrini, Peygamber Şehri Medîne-i Münevvere’den üstün tutarlar.Herhangi bir sebeple Hicaz bölgesine gidip Necd’e geri döndüklerinde “Allâh’a şükür ki îmân beldesine geri döndük” derler.

7- Müteşâbih âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri zâhirî (görünen) mânâsıyla yorumlarlar. Bu yüzden yüce Allâh’ı yarattıklarına benzetir ve bir cisim olarak düşünürler.

8- Yüce Allâh’ın cisim olduğunu söyler, yedi kat göklerin üstünde Arş’ın üzerinde oturduğuna, kitap ve sünnette (sahîh olan) hiçbir delîl olmadığı halde Allâh’ın âhirette Peygamberimizi sağına alarak oturtacağına inanırlar; bu inançlarının da Selef-i Sâlihîn’in inancı olduğunu savunurlar; ancak iyi bilinmelidir ki bu bozuk inanç, kesinlikle Selef-i Sâlihîn’e mâl edilemez. Bunların Selef-i Sâlihîn dedikleri kişiler, kendilerinden oluşan bir azınlıktan başkası da olamaz. Böyle bir inanç ve i’tikâddan Allâh’a sığınırız.

9- Namâzı kılmayan bir Müslümanın dînden çıktığını, kâfir olduğunu söylerler.

10- Âdem Peygamberin peygamberliğini inkâr eder, ilk Peygamberin Nûh Peygamber olduğunu, peygamberliğin ondan başladığını söylerler.

11- Peygamberler ve sâlihler vesîle edilmez, (kişi duâ ederken Peygamberler, sâlihler hürmetine diyemez) derler.

12- Ölmüşlerin rûhları için Kur’ân-ı Kerîm okunmasını harâm görürler, El-Fâtiha sûresini okumak bile bid’attır derler.

13- Peygamberimizin rûhu için mevlid-i şerîf okunmasının büyük bir günâh olduğunu söylerler.

14- Bir Müslümanın “Yâ Muhammed! Yâ Rasûlallâh” demesini şirk sayarlar.

15- Tasavvuf ve tarîkatın, bid’at ve sapıklık olduğu inancını yayarlar.

16- Kendilerinin doğru yolda, gerçek Ehl-i Sünnet olan Mâtürîdî ve Eş’arîlerin ise, sapıklık içinde ve bâtıl yolda olduklarını iddiâ ederler. (Geniş bilgi için Dînî Terimler Sözlüğü Cild 2 Türkiye Gazetesi Yayınları ve Mekke-i Mükerreme Müftülerinden Zeynî Dahlân’ın eserlerine bakılabilir. Bu eserde, İbni Teymiye’nin Ehl-i Sünnet’e karşı olduğu yerlere de bakılabilir.)

Üstâd Bediüzzaman’a Göre Vehhâbîler

Bediüzzaman Saîd Nursî hazretleri’ne göre de:

1- Vehhâbîler muharriptir (yıkıcıdır).

2- Ehl-i bid’attir.

3- Hâricîler’in (Sıffîn harbinde hazreti Ali efendimize karşı gelip onun ordusundan ayrılanlar) bayraktârıdır.

4- Onlarda, ehl-i vilâyet’e (velîlere) karşı bir inkâr, bir tezyîf (yalanlama, sahtekârlıkla itham etme) damarı yerleşmiştir.

5- Muhyiddîn Bin Arabî gibi bir çok evliyâyı, inkâr ve tekfîr ediyorlar.

6- Ehl-i Sünnet Ve Cemâat’e karşı, seciyelerine (doğa ve tabiatlerine) bir iğbirâr (kin ve nefret) girmiştir. (Sözler, altıncı risâle olan altıncı mesele)

7- Evliyânın türbelerini tahrip ediyorlar.

(Nitekim Ashâb-ı Kirâm’ın kabirlerini büsbütün yok ettiler. Halbuki Ehl-i Sünnet âlimleri kabirlerin bilinmesi ve ziyâret edilmesi için hadîslerden yola çıkarak, sevgili Peygamberimizin de mübârek kabrini örnek göstererek, kabirlerin bir karış kadar yüksek yapılmasının uygun olduğunu bildirmişlerdir.)

Halit Sevimli

Daha geniş bilgi için: Halit Sevimli, Müslüman Allâh’a Nasıl İnanmalıdır?, Şefkat yayınevi, İstanbul, 2010