Mağaradakiler
  • Travel
Tag:

eğitim

Genel

Değerlerin Yok Oluşu

by Mustafa Sevimli 13 Haziran 2015

Cervantes, Don Kişot’un sürekli kötü kitaplar okumaktan, en sonunda aklını yitirip yollara düştüğünü anlatır. Gencinden yaşlısına azımsanamayacak kadar önemli bir toplum kesimimiz ise, özellikle son yirmi beş yıldır kötü programlar seyretmekten aklımızı yitirmiş gibiyiz. Avrupa ve Amerika’da sanayi devrimiyle birlikte başlayan yaşam tarzı değişimi ve bunu takip eden ahlaki çözülmenin bizdeki yansıması, kitle iletişim araçlarının hayatımızdaki yeriyle orantılı olarak ivme kazandı. Televizyonu, telefonu, interneti doğru kullanamadık. Değişim dedik, özgürlük dedik, her değişim iyi midir? Her yenilik baş tacı mıdır? Özgürlük nedir? Sınırı nerededir? Düşünmedik. Kavramları işimize geldiği gibi yorumladık. Yıkıcı değişimi ve sahte özgürlüğü, toplumsal bir histeri nöbetine tutulmuşçasına benimsedik.

Dikte edilen sözde özgürlüğün aslında bir kandırmaca olduğunu gözden kaçırdık. Medya kuruluşları gündemimizi belirlerdi, modacılar ne giyeceğimizi. Ne okuyacağımıza “best seller” listeleri karar verdi, ne dinleyeceğimize “top 10” listeleri. Birileri düğmeye bastı tencere tava çaldık, bir başkası düğmeye bastı ışıkları söndürdük. Bedenimizin özgürlüğe koştuğunu zannederken, ruhlarımızın esaretini fark edemedik.

Modern insanın iki büyük manevi hastalığı; bencillik ve saygısızlık. Okullarımızda bencilliği öğretiyoruz. Eğitim sistemimiz, öğrencilere bir soru fazla yaparsa 10.000 kişiyi daha eleyebileceğini öğretti, fakat paylaşmayı öğretmeyi unuttu. Veliler, “benim çocuğuma kimse dokunamaz” edasıyla okullarda gövde gösterisi yaparlarken, toplumsal iyi niyetimizi kaybettiğimizi kimse sorgulamadı. Saygı ve nezaket kavramlarını yok ettik; “beyefendi”, “hanımefendi” gibi hitapların yerini “usta”, “dayı”, “bayan” gibi avam hitaplar aldı. Televizyon dizilerinde; çocuklara, kendinden yaşça büyük insanlara isimleriyle hitap ettirmeyi modernlik saydık. Bencillik, saygısızlık ve ahlaki çözülme XIV. Yüzyıl Avrupa’sının vebasından daha hızlı yayılıyor. Değerlerin ve değer yargılarının alt üst edildiği, paranın mihenk taşı olarak kabul edildiği bir toplum yapısına doğru hızla evrimleşiyoruz.

Sorunların çözümü için toplumsal uzlaşı sağladık: eğitim dedik. Diğer taraftan da okulu ticari işletme, öğretmenleri hizmet verenler, öğrenci ve veliyi müşteri olarak gördük. Öğretmeni, eğitimin etkisiz elemanı haline getirdik. Eskiden öğretmenin ay sonuna yetmeyen maaşı, onuru ve bir de saygınlığı vardı. Okullarımız işletme, öğretmenler de işletmenin elemanı olduğundan beridir, geriye ayın ortasına yetmeyen maaşı ve onuru kaldı eğitimcilerin. Saygınlığını da kaybetti öğretmenlik mesleği. Saygının yok edildiği bir toplumda saygınlık nasıl olacak?

İnsan ilişkilerinde içtenliği ve samimiyeti unuttuk. Arkadaşlıklar ruhsuz ve soğuk. Teşekkür ediyoruz minnet duymuyoruz. Anaokuluna giden çocuğumuz teşekkür etmeyi öğrendi sevindik. İçtenlikle mi? Yoksa bir görevi yerine getirmiş olmak için mi? Sorgulamadık. Modern insanın özelliklerinden birisi bu; görünüşle ilgilenmek. İçerik ya da mahiyet; üvey evlat. Anlayış ve kavrayışımız yüzeysel, algılarımız derinlikten yoksun. Niceliğin niteliğe, maddenin manâya tercih edildiği bir garip çağ.

Aşkları geçici heveslere, evlilikleri paraya kurban ettik. Çocuk sevgisini abarttık, her istediğine sahip olmaya alışmış doymak bilmez nesiller yetiştirdik. Bilim, sanat ve fikir üretmedik, üretene de değer vermedik. Tüketimle övünmeyi marifet saydık. Pahalı telefonlarımızla, gösterişli kıyafetlerimizle, etrafımızdaki insanların ilgi odağı olmak gururumuzu okşadı. Ruhumuzu doyurduğumuzu zannederken nefsimizi besledik. Sofralarımızın ihtişamı, aç komşularımızı görmeye engel oldu. Dikkat çekmek, önde olmak, ilgi odağı olmak düstur oldu. Egomuz öylesine semirdi ki, dünyanın etrafımızda döndüğüne inanmaya başladık.

Elimde bir kitap var, “Bir facianın Hikâyesi”, yazarı Cemil Meriç. “Bir Çağın Otopsisi” başlığı altında kapitalist dönemi masaya yatırıyor üstat.  Bir iktisatçının, Werner Sombart’ın “Alman Sosyalizmi” adlı eserini inceliyor. Sombart yalnız iktisatçı değil, sosyolog, tarihçi ve şair. Eser ne yazık ki dilimize çevrilmemiş. Görüşlerini Meriç üstadın yorumuyla dinleyelim.

“…kapitalist dönemin kötü yönü ne politikası, ne iktisadiyatı. İnsan, mukaddeslerinden koparılmış, maddî hazlar peşinde koşmağa mahkûm edilmiştir…

…Gördüklerimizi Şeytan’ın işi diye vasıflandırmaktan başka çıkar yol yok. Mavera* inancını yıktı Şeytan. İnsanları kibirlerinden yakaladı…

…Geçen asırda önemli sayılabilecek siyasî karışıklıklar yok. Fakat mutlu bir içtimaî düzen, temelinden yıkıldı. Baba ocağından kovuldu insanlar. Ya sokağa döküldüler, ya gecekondulara sığınmak zorunda kaldılar.

…Aile topluluğu çöktü, ev diye bir şey kalmadı. Kadınlar pazarda iş aramağa başladılar. Feminizm eskiden hayatını evinde kazanan kadınlara pazarlarda iş bulma davasıdır…

…Değerin biricik temeli, biricik ölçüsü: Servet. Tek mertebeler dizisi var: Gelire ve sermayeye dayanan hiyerarşi. Değer adına ne varsa, büyüsünü kaybetti. Daha doğrusu, tek hikmet-i vücudu kaldı: Para kazanmak. Malı mülkü olmayan hiçtir. Aydın, hatırı sayılır geliri varsa itibar görür…” (Cemil Meriç, Bir Facianın Hikâyesi, Umran Yayınları, Ankara, 1981, s.3-8.)

Sombart’ın tespitleri, Avrupa ve Amerika’da olup bitenleri anlatabilmek için 1934 Almanya’sında kaleme alınmış olmasına rağmen, ülkemiz dâhil günümüz dünyası için yazılmış kadar taze. Bize fazla söz bırakmıyor. Feryadımızı duyanlara, duymak isteyenlere, bir zamanların çok bilindik ilan cümlesiyle seslenelim.

İnsanlığımızı kaybediyoruz hükümsüzdür!

Mustafa İ. Sevimli


*Mavera: Görülen, yaşanan âlemin ötesi. Ahiret hayatı.

13 Haziran 2015 4 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Genel

Dünyadaki Yerimiz

by Selami Gungordu 17 Kasım 2010

Herhangi bir şeyin gerçek durumunu belirlemek için genellikle aynı mahiyetteki başka şeylerle karşılaştırılır. Günlük hayatımızda da bir mal alacağımızda aynı neviden başka ürünlerle karşılaştırarak kalitesini ve fiyatını araştırırız. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de birçok sınav yapılıyor ve o konuyu en iyi bilenler belirlenmeye çalışılıyor. İş hayatında şirketler başarılarını rakiplerine bakarak ölçüyor, rakiplerinden daha çok kâr etmişlerse kendilerini başarılı sayıyorlar. Film yapımcıları ve tiyatrocular filmlerini oyunlarını kaç kişinin izlediğine bakarak başarılarını ölçüyor.

Bu örnekleri hayatın her alanında görmek mümkün, her alanda olduğu gibi ülkelerde kendi durumlarını görmek için başka ülkelerle karşılaştırırlar ve durumlarını ölçmeye, tespit etmeye çalışırlar. Bu işleri her ülke kendi kurumları aracılığı ile sürekli yaptığı gibi birçok uluslar arası kuruluşta çeşitli nedenlerle bu işleri yaparlar. Örneğin uluslar arası finans kuruluşları kredi verecekleri ülkelerin veya şirketlerin durumlarını bilmek için bu konularda uzman değerleme veya derecelendirme kuruluşlarına büyük paralar öderler. Bu tip araştırmaları yapmak zordur onun için dünyada bu işleri yapan müşavirlik şirketleri vardır veya uluslar arası para fonu (IMF), dünya bankası ve birleşmiş milletler gibi uluslar arası kuruluşlar bu işleri yapar. Bu tip araştırma ve takip işleri sürekli yapılır. Peki, bu neden yapılır denebilir. Bunun çok çeşitli nedenleri vardır, bunu yaptıran veya yapan kurumların amaçlarına ve araştırmanın konusuna bakmak gerekir ve sonuçlarını da iyi değerlendirmek gerekir. Bu araştırmalar hem bu günü doğru tespit etmek hem de geleceği tahmin etmek bakımından çok önem taşır.

Birleşmiş milletler genellikle yapacağı yardımların amacına uygun yapılabilmesi için çeşitli araştırmalar yaptığı gibi dünyanın nereye doğru gittiğini tespit ederek gerekli tedbirlerin alınması amacıyla çok çeşitli araştırmaları sürekli yapar. Bunlara örnek olarak; anne ve çocuk ölümleri, nüfus artışı, kuraklık, iklim değişiklikleri, doğal hayatın korunması gibi araştırmaları yapar ve tüm dünyaya açıklar.

Uluslar arası para fonu, dünya bankası ve uluslar arası diğer finans kuruluşları; borç verecekleri ülkelerin durumunu çok yakından inceler hatta önceden ekonomik programlarını kendi istedikleri gibi yaparlar.

Birbirlerine rakip veya düşman ülkeler birbirlerinin ekonomik, sosyal siyasal ve askeri hareketlerini takip ederek ona göre tedbir almaya çalışırlar, hatta karşı devletin durumunu zayıflatmak için birçok karşı faaliyet yapar.

Ticari şirketlerde rakiplerini takip ederek yatırım, üretim, dağıtım, reklam ve fiyat politikalarını ona göre düzenlerler.

Siyasi partiler oy oranlarını öğrenmek için çeşitli araştırmalar yaptırırlar ve ona göre politikalarını oluştururlar.

Ülkemizde de bu gibi araştırmaları kanunla kurulmuş resmi bir kurum olan Türkiye istatistik kurumu yapar ve yayınlar başta devleti yönetenler olmak üzere herkes sonuçları kendi açısından değerlendirir ve kullanır. Ayrıca birçok özel araştırma şirketi de faaliyet göstermektedir.

Yukarıda kısaca değindiğimiz hayatın her alanındaki araştırma sonuçlarının çoğu gizli değildir ve herkese açıktır, herkes sonuçları istediği gibi yorumlar ve kullanır. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi araştırma sonuçları tek başına çoğu zaman anlam ifade etmeyebilir sonuçları anlamlı kılabilmek için başka şeylerle karşılaştırmak gerekmektedir. Örneğin Türkiye deki internet kullanıcı sayısı ne anlam ifade eder ancak dünyadaki diğer ülkelerdeki internet kullanıcı sayılarını da bilirsek daha bir anlam kazanır hatta her ülkenin nüfusuna göre internet kullanıcı sayısı daha bir anlamlı olur. Ayrıca bu araştırmaların sürekli yapılarak zaman içinde nereden nereye gelindiğinin tespit edilmesi de özellik arz eden bir durumdur.  İşte hayatın her alanında ülkemizin dünyadaki yerini tespit etmek ve zaman içindeki gelişmeleri izlemek ve ne durumda olduğumuzu tespit ederek ona göre tedbir almak son derece önemlidir. Çünkü o konuda ne yapacağımızı ortaya koymak için diğer ülkelerle aramızdaki farkı ve onların ne yaptığını hatta yapmayı planladıklarını bilmek gerekmektedir.

Bu yazımızda; pek çok farklı alandaki göstergeleri inceleyerek, ülkemizin dünyadaki konumunu karşılaştırmalı olarak irdeleyeceğiz.

1- Merkezi Londra’da bulunan uluslar arası düşünce kuruluşu Legatum İnstitute tarafından yapılan ve 110 ülkenin değerlendirildiği refah araştırmasında Türkiye’nin yeri.

Bu araştırma kamuoyu araştırma şirketi Gallup tarafından dünya çapında anket verileri ve Birleşmiş Milletler Gelişmişlik Raporundaki bilgiler esas alınarak hazırlanmaktadır.

Türkiye’nin Kategori Sıralaması



Refah listesindeki ilk üç sırayı kuzey Avrupa ülkeleri Norveç, Danimarka ve Finlandiya alırken Amerika Birleşik devletleri 10, İngiltere 13, Almanya ise 15. Sırada yer almışlardır. Listenin en sonunda ise Orta Afrika Cumhuriyeti, Pakistan ve Zimbabwe yer almıştır.

2- Dünya Turizm Örgütü’ne göre 2009 yılında turistlerin en çok ziyaret ettiği ülkeler arasında Türkiye 7. Sırada, turizm gelirlerinde ise 9. sıradadır.

İnternet World Stat verilerine göre 2010 yılında en çok internet kullanıcısı olan ülkeler arasında 12. sıradadır.

Uluslar arası otomobil Üreticileri Örgütü’nün 2009 yılı verilerine göre 41 ülke arasında otomobil kullanımında 18. Sırada, ticari araç kullanımında 9. sıradadır.

Economist intelligency Unit’in 2010 yılı verilerine göre dijital ekonomiye sahip ülkeler sıralamasında 70 ülke arasında 43. sıradadır.

Freedom House’nin 2009 verilerine göre basın özgürlüğü sıralamasında 196 ülke arasında 101. sıradadır.

Economist İntelligency Unit’in 2010 verilerine göre küresel barış endeksi sıralamasında 149 ülke arasında 126. sıradadır.

Dünya ekonomik Formu’nun 2009 verilerine göre Cinsiyet Ayrımcılığı konusunda 133 ülke arasında 129. sırada yer almaktadır.

Kaynak: Habertürk gazetesinin 29.10.2010 tarihli internet sitesinden alınmıştır.

3- Dünya Ekonomik Formunun 2010 raporundan Türkiye ile ilgili verileri derleyerek bir makale haline getiren Deniz Kavukçuoğlu’nun makalesinden çarpıcı bazı bilgiler şöyle. Raporda değerlendirilen 134 ülke arasındaki yerimiz.

(http://sosyalistpencere.blogspot.com/2010/10/turkiyenin-dunyadaki-yeri-20102010.html)

4- Ülkemizde eski kâğıdın geri dönüşüm oranı %39 civarındadır. Bu oran Avusturya’da %78 Japonya’da %51, Almanya’da ise %46 dır.

Kağıt-Karton üretiminde 28, Kağıt-Karton tüketiminde 25. Sıradayız

Ülkemizde kişi başına kağıt tüketimi 31 kğ (2001 yılı),

Avrupa’da kişi başına kağıt tüketimi 201 kğ

Dünya’da kişi başına kağıt tüketimi ise 52 kğ’dır

Bu verilere bakarak ülkemizdeki eğitim durumu hakkında fikir sahibi olmamak mümkün mü?

( http://www.tasucu.org/akm/maincentre/tr/centre/main.asp?icerik=sayfa&k5JyaHHwK24Cqe9WkiDe5WyyCe7MT=0&pid=60)

5- Hep söylenir, kitap okumuyoruz diye. Bu konuda bakalım rakamlar ne diyor.

Amerika birleşik devletlerinde yılda 72.500 çeşit kitap basılmaktadır, Japonya’da 42.000, bizde ise devlet yayınları ile birlikte 7.000 kitap basılmaktadır.

Her bin kişiye düşen kitap miktarı: Amerika birleşik devletlerinde 12.000, Almanya’da 2.700, Türkiye’de ise 7 kitap düşmektedir.

Bir kişinin bir yılda kitaba ne kadar para ayırdığına ilişkin rakamlar ise: Almanya’da 60, İsviçre’de 55, Japonya’da 48, Türkiye’de ise 2 sterlin dir ve Türkiye 40 sıradadır.

Türkiye’de kitap ihtiyaç listesinde 222. Sırada bulunmaktadır.

Kütüphanelerimize bir bakalım: Rusya’da 2.549 kişiye bir kütüphane düşerken, İngiltere’de 3.508, Türkiye’de ise 64.600 kişiye bir kütüphane düşmektedir.

( http://afakay7171.blogcu.com/kitap-okumada-neredeyiz-ve-dunyadaki-yerimiz/2556795)

6- Türkiye engelli insanlar için yaşaması zor bir ülkedir. Tüm çabalara rağmen bu konuda elle tutulur bir gelişme sağlanamamıştır. Kaldırımlar, alt geçitler, üst geçitler, merdivenler, tuvaletler neredeyse her şey engelli insanlarımızı görmezden gelerek yapılmaktadır. Acilen kent tasarımcılarının bu konuda bir şeyler yapması gerekmektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi insanımızın bu konudaki duyarsızlığı, yardım sevmezliği ayrı bir sorun. Hiç değilse okullarda çocuklarımızı birazda olsa bilinçlendirmeliyiz, ayrıca camilerde de bu konuda cemaate bilgi verilebilir. Din görevlilerinin bu tip konularda eğitilmesi o kadar zor olmasa gerek.

7- OECD’nin hazırladığı bir rapora göre, sosyal gelişmişlik düzeyini gösteren yedi göstergeden yedisi de Türkiye için “kırmızı”

OECD üye ülkeleri sosyal gelişmişlikleri bakımından 10’a ayırdı, Türkiye nüfusa orana istihdam (2007), gelir eşitsizliği (2004-2005), 65 yaşında ömür beklentisi, bebek ölümleri, bilgi seviyesi yeterli olmayan öğrenci oranı, mutluluk algısı ve kişi başına net milli gelir (2006) göstergelerinin tamamında kırmızı ışık uyarısı aldı.  Türkiye dışında tüm göstergelerde en alttaki grupta yer alan başka bir OECD ülkesi olmadı.

1961 yılında kurulan Paris merkezli OECD’nin 30 üye ülkesi bulunuyor.

(http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=&ArticleID=934717)

8- Birleşmiş Milletler Kalkınma Proğramı (UNDP) yeni düzenlenen insani gelişmişlik endeksine göre Türkiye dünyada 83. Sırada yer almaktadır. Avrupa da 47 ülke arasında ise 46. Sıradadır. Türkiye 2007 raporunda 79.sıradayken 3 yılda 4 basamak gerilemiştir. Bu rapora göre sıralamalar aşağıdaki gibidir.

Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi 2010 Raporu

Kaynak: http://www.tribundergi.com/forum/viewtopic.php?f=11&t=71258&p=3459646

Yukarıdakilere benzer onlarca araştırma daha var onlarda da sonuç aşağı yukarı aynı Türkiye dünyada pekte iyi bir noktada değil. Türkiye kısa bir süre önce G20’lerin toplantısına katıldı G20’ler arasına girmek için geçerli ölçüt ülkenin ekonomik büyüklüğü. Türkiye dünyanın 17. Büyük ekonomisi. Tabi sevinilecek bir durum temenni edilir ki ilk 10 arasına da girelim. Ancak bilinmeli ki ekonomik büyüklük bugünün dünyasında tek başına her şey demek değil. Büyük ekonomi olmak o ülkenin gelişmişlik düzeyini tanımlamıyor. Başka bir anlatımla ülkelerin gelişmişlik düzeylerini yalnızca ekonomik veriler belirlemiyor. Gayri Safi milli gelir, gayri Safi Yurt İçi Gelir, Kişi Başına Düşen Milli Gelir vb.

Bu verilerin yanı sıra gelir dağılımı, siyasal istikrar, eğitim ve sağlık, organ bağışı, ortalama yaşam süresi, hayvan hakları, engellilerin durumu, trafik kazaları, diş macunu tüketimi, gazete satış rakamları, arge harcamaları, patent sayıları, yolsuzluklar ve kamu görevlilerinin rüşvet alması, makam aracı ve lojman saltanatı, iç ve dış göç, beyin göçü gibi birçok göstergede önemli olmaktadır.

Günümüzde ülkemizde yaşanan sorunların temelinde geçmişteki politik ve idari nedenler bulunduğu bilinmektedir. Kötü yönetim, savurganlık popülizm, politik risk, ülke riskinin doğurduğu sorunlar zamanla büyüyerek bugünkü hale gelmiştir.

Bu göstergeler nasıl daha olumlu hale getirilebilir, Türkiye nasıl daha gelişmiş, sosyal ve ileri demokrasiye sahip olabilir. Bütün bunları oturup düşünmeliyiz diyeceğim ama diyemiyorum çünkü bu konulara kafa yoran çok sayıda aydın ve bilim adamı var. Türkiye’nin sorunları biliniyor bu sorunların çözüm yolları da biliniyor ama bir türlü akıl ve bilim bir arada kullanılamadığı için yol alamıyoruz biz böyle bekledikçe o muasır medeniyet dediğimiz ülkelerle aramızdaki farkta açılıyor.

Kamu görevi yapanların kamu kaynaklarını etkin ve verimli kullanmayı öğrenmesi gerekmektedir, işler taraftara, yandaşa, hemşeriye, eşe dosta değil ehil olana hak edene verilmelidir. Çözüm yolları olarak ciltler dolusu kitap yüzlerce makale, bildiri, rapor mevcuttur o nedenle bu konuda fazlaca bir şey yazmayı şimdilik gereksiz görüyorum. Ancak unutulmamalıdır ki sorunların çözümü bir bütündür bu bir anlayış veya bakış açısı meselesidir. Ülkeyi yönetenler bu sorunu aştıklarında ülke sorunlarının çözümü kolaylaşacaktır.

Türkiye de son yıllarda gelişmeye başlayan özel üniversitelere de değinmek gerekiyor çünkü gelişmiş ülkelerde bilimin gelişmesi için özel sektörün katkısı azımsanamayacak kadar büyüktür. Umarım bizim özel üniversitelerimizde bu konuda üzerlerine düşen görevi yerine getirirler. Bu bağlamda devlet üniversitelerinin de yeniden düzenlenmesi artık zorunluluk hale gelmiştir yoksa diplomalı işsiz yetiştiren kurumlar olarak devam edemezler.

Bu mücadele medeniyet mücadelesidir o kadarda kolay da değildir, hepimize kolay gelsin.

Selami Güngördü

17 Kasım 2010 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

About Me

About Me

Writer & Reader

Neque porro quisquam est, qui dolorem ipsum quia dolor sit amet, consectetur, adipisci velit, sed.

Keep in touch

Facebook Twitter Instagram Pinterest Tumblr Youtube Bloglovin Snapchat

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

Recent Posts

  • Rachel Corrie

    16 Mart 2024
  • 2023 Kitap Fuarları

    25 Kasım 2022
  • 2022 Kitap Fuarları

    10 Ocak 2022
  • Covid-19 Pandemisi ve Sağlık Çalışanları Üzerindeki Etkileri: Sosyolojik Perspektif

    26 Mayıs 2021
  • 2021 Kitap Fuarları

    29 Ekim 2020

Categories

  • Edebiyat (6)
  • Ekonomi (6)
  • Featured (6)
  • Genel (23)
  • İş Dünyası (9)
  • İslâmi Bakış (11)
  • Kitabiyat (42)
  • Kitap Fuarı (6)
  • Kitap Fuarı Detay (7)
  • Life (2)
  • Moments (7)
  • Nature (5)
  • Sanat (1)
  • Stories (6)
  • Tarih (4)
  • Travel (5)

About me

banner
Soledad is the best selling Blog & Magazine WordPress Theme of this year on Themeforest.

Popular Posts

  • 1

    Writing New Life Chapter

    07 Haziran 2017
  • 2

    Create your DIY Bag

    07 Haziran 2017
  • 3

    My Baby Cactus

    07 Haziran 2017

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • Pinterest
  • Tumblr
  • Youtube
  • Bloglovin
  • Snapchat

@2019 - All Right Reserved. Designed and Developed by PenciDesign


Back To Top
Mağaradakiler
  • Travel