Değerlerin Yok Oluşu

by Mustafa Sevimli

Cervantes, Don Kişot’un sürekli kötü kitaplar okumaktan, en sonunda aklını yitirip yollara düştüğünü anlatır. Gencinden yaşlısına azımsanamayacak kadar önemli bir toplum kesimimiz ise, özellikle son yirmi beş yıldır kötü programlar seyretmekten aklımızı yitirmiş gibiyiz. Avrupa ve Amerika’da sanayi devrimiyle birlikte başlayan yaşam tarzı değişimi ve bunu takip eden ahlaki çözülmenin bizdeki yansıması, kitle iletişim araçlarının hayatımızdaki yeriyle orantılı olarak ivme kazandı. Televizyonu, telefonu, interneti doğru kullanamadık. Değişim dedik, özgürlük dedik, her değişim iyi midir? Her yenilik baş tacı mıdır? Özgürlük nedir? Sınırı nerededir? Düşünmedik. Kavramları işimize geldiği gibi yorumladık. Yıkıcı değişimi ve sahte özgürlüğü, toplumsal bir histeri nöbetine tutulmuşçasına benimsedik.

Dikte edilen sözde özgürlüğün aslında bir kandırmaca olduğunu gözden kaçırdık. Medya kuruluşları gündemimizi belirlerdi, modacılar ne giyeceğimizi. Ne okuyacağımıza “best seller” listeleri karar verdi, ne dinleyeceğimize “top 10” listeleri. Birileri düğmeye bastı tencere tava çaldık, bir başkası düğmeye bastı ışıkları söndürdük. Bedenimizin özgürlüğe koştuğunu zannederken, ruhlarımızın esaretini fark edemedik.

Modern insanın iki büyük manevi hastalığı; bencillik ve saygısızlık. Okullarımızda bencilliği öğretiyoruz. Eğitim sistemimiz, öğrencilere bir soru fazla yaparsa 10.000 kişiyi daha eleyebileceğini öğretti, fakat paylaşmayı öğretmeyi unuttu. Veliler, “benim çocuğuma kimse dokunamaz” edasıyla okullarda gövde gösterisi yaparlarken, toplumsal iyi niyetimizi kaybettiğimizi kimse sorgulamadı. Saygı ve nezaket kavramlarını yok ettik; “beyefendi”, “hanımefendi” gibi hitapların yerini “usta”, “dayı”, “bayan” gibi avam hitaplar aldı. Televizyon dizilerinde; çocuklara, kendinden yaşça büyük insanlara isimleriyle hitap ettirmeyi modernlik saydık. Bencillik, saygısızlık ve ahlaki çözülme XIV. Yüzyıl Avrupa’sının vebasından daha hızlı yayılıyor. Değerlerin ve değer yargılarının alt üst edildiği, paranın mihenk taşı olarak kabul edildiği bir toplum yapısına doğru hızla evrimleşiyoruz.

Sorunların çözümü için toplumsal uzlaşı sağladık: eğitim dedik. Diğer taraftan da okulu ticari işletme, öğretmenleri hizmet verenler, öğrenci ve veliyi müşteri olarak gördük. Öğretmeni, eğitimin etkisiz elemanı haline getirdik. Eskiden öğretmenin ay sonuna yetmeyen maaşı, onuru ve bir de saygınlığı vardı. Okullarımız işletme, öğretmenler de işletmenin elemanı olduğundan beridir, geriye ayın ortasına yetmeyen maaşı ve onuru kaldı eğitimcilerin. Saygınlığını da kaybetti öğretmenlik mesleği. Saygının yok edildiği bir toplumda saygınlık nasıl olacak?

İnsan ilişkilerinde içtenliği ve samimiyeti unuttuk. Arkadaşlıklar ruhsuz ve soğuk. Teşekkür ediyoruz minnet duymuyoruz. Anaokuluna giden çocuğumuz teşekkür etmeyi öğrendi sevindik. İçtenlikle mi? Yoksa bir görevi yerine getirmiş olmak için mi? Sorgulamadık. Modern insanın özelliklerinden birisi bu; görünüşle ilgilenmek. İçerik ya da mahiyet; üvey evlat. Anlayış ve kavrayışımız yüzeysel, algılarımız derinlikten yoksun. Niceliğin niteliğe, maddenin manâya tercih edildiği bir garip çağ.

Aşkları geçici heveslere, evlilikleri paraya kurban ettik. Çocuk sevgisini abarttık, her istediğine sahip olmaya alışmış doymak bilmez nesiller yetiştirdik. Bilim, sanat ve fikir üretmedik, üretene de değer vermedik. Tüketimle övünmeyi marifet saydık. Pahalı telefonlarımızla, gösterişli kıyafetlerimizle, etrafımızdaki insanların ilgi odağı olmak gururumuzu okşadı. Ruhumuzu doyurduğumuzu zannederken nefsimizi besledik. Sofralarımızın ihtişamı, aç komşularımızı görmeye engel oldu. Dikkat çekmek, önde olmak, ilgi odağı olmak düstur oldu. Egomuz öylesine semirdi ki, dünyanın etrafımızda döndüğüne inanmaya başladık.

Elimde bir kitap var, “Bir facianın Hikâyesi”, yazarı Cemil Meriç. “Bir Çağın Otopsisi” başlığı altında kapitalist dönemi masaya yatırıyor üstat.  Bir iktisatçının, Werner Sombart’ın “Alman Sosyalizmi” adlı eserini inceliyor. Sombart yalnız iktisatçı değil, sosyolog, tarihçi ve şair. Eser ne yazık ki dilimize çevrilmemiş. Görüşlerini Meriç üstadın yorumuyla dinleyelim.

“…kapitalist dönemin kötü yönü ne politikası, ne iktisadiyatı. İnsan, mukaddeslerinden koparılmış, maddî hazlar peşinde koşmağa mahkûm edilmiştir…

…Gördüklerimizi Şeytan’ın işi diye vasıflandırmaktan başka çıkar yol yok. Mavera* inancını yıktı Şeytan. İnsanları kibirlerinden yakaladı…

…Geçen asırda önemli sayılabilecek siyasî karışıklıklar yok. Fakat mutlu bir içtimaî düzen, temelinden yıkıldı. Baba ocağından kovuldu insanlar. Ya sokağa döküldüler, ya gecekondulara sığınmak zorunda kaldılar.

…Aile topluluğu çöktü, ev diye bir şey kalmadı. Kadınlar pazarda iş aramağa başladılar. Feminizm eskiden hayatını evinde kazanan kadınlara pazarlarda iş bulma davasıdır…

…Değerin biricik temeli, biricik ölçüsü: Servet. Tek mertebeler dizisi var: Gelire ve sermayeye dayanan hiyerarşi. Değer adına ne varsa, büyüsünü kaybetti. Daha doğrusu, tek hikmet-i vücudu kaldı: Para kazanmak. Malı mülkü olmayan hiçtir. Aydın, hatırı sayılır geliri varsa itibar görür…” (Cemil Meriç, Bir Facianın Hikâyesi, Umran Yayınları, Ankara, 1981, s.3-8.)

Sombart’ın tespitleri, Avrupa ve Amerika’da olup bitenleri anlatabilmek için 1934 Almanya’sında kaleme alınmış olmasına rağmen, ülkemiz dâhil günümüz dünyası için yazılmış kadar taze. Bize fazla söz bırakmıyor. Feryadımızı duyanlara, duymak isteyenlere, bir zamanların çok bilindik ilan cümlesiyle seslenelim.

İnsanlığımızı kaybediyoruz hükümsüzdür!

Mustafa İ. Sevimli


*Mavera: Görülen, yaşanan âlemin ötesi. Ahiret hayatı.

You may also like

4 comments

selami 23 Aralık 2015 - 17:26

Mustafa bu yazıyı yeni okudum güzel olmuş eline sağlık.

Reply
Mağaradakiler 14 Ekim 2018 - 14:08

Teşekkür ederim abi. Keşke her şey güzel olsa da bunları yazmak zorunda kalmasak.

Reply
Mehmet 23 Eylül 2018 - 22:30

Evet maalesef insanlığımızı, zarafetimizi, nezaketimizi, kaybediyoruz. Toplumsal değerlerimizde korkunç bir erozyon söz konusu ve dahada acısı bunun telafisi zor ve uzun olacak.

Reply
Düşünenadam 14 Ekim 2018 - 14:09

Maddi tarafımızı doyurdukça manevi açlığımız arttı. Bir türlü dengeyi kuramadık. :(

Reply

Leave a Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.