El-İhlâs Sûresi ve Açıklaması

by Halit Sevimli

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

*قُلْ هُوَ اَللهُ اَحَدٌ * اَللهُ الصَّمَدُ * لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ * وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ

قُلْ هُوَ اَللهُ اَحَدٌ (Ey Peygamber sana “Kendisine ibâdet ettiğin Rabbin; nedir, nasıldır?” diyenlere) “De ki O Allâh, birdir.” (Tek ve eşsizdir.)

Allâh’ın birliği, imâmımız Ebû Hanîfe hazretlerinin de dediği gibi, sayı ile ilgili bir birlik değildir; çünkü sayıdaki bir rakamının yarısı (yarımı) ve parçaları vardır. Dolayısıyla bölünüp katlanabilir. Yüce Allâh’ın zâtı; taş, toprak, insan, melek, cin, rûh, rüzgâr, hava, bulut, buhar, ışık, ışın vs. gibi; duyularla algılanabilen, bölünebilen, ağırlığı olan ve olmayan, kesîf (yoğun) veyâ latîf bir cisim, bir madde ve bir varlık da değildir; çünkü bu varlıklar, cisimlerden, maddelerden, zerre ve parçalardan oluşmuş, birleştirilmiştir. Bu sebeple bölünüp parçalanabilir, ayrılıp dağılabilir. Rabbimiz ise aslâ bunlara benzemez. Yüce Allâh ise, kesîf veyâ latîf bir cisim olmadığından dolayı, O’nun zâtında bölünüp parçalanma, ayrılıp dağılma söz konusu olamaz; çünkü bu nitelikler yaratılmışlara âit niteliklerdir. Allâh ise, yaratılmışlara âit niteliklerden münezzeh ve yücedir.

Allâh’ın birliği; zâtında, sıfatlarında, fiilleri (yaratıcılığı) ve ilâhlığında eşi ortağı, dengi ve benzeri olmaması yönüyledir. Yâni O’nun zâtında ve sıfatlarında, fiilleri ve ilâhlığında, herhangi bir eşi, ortağı, benzeri ve dengi yoktur. Yüce Allâh, her bakımdan tektir. Eşsiz ve benzersizdir. Aslâ bir benzeri veyâ kendinden başka, ikinci bir İlâh (tapılacak bir varlık) olması mümkün değildir. Birliğinin zıddı olan teaddüd (çokluk, birden fazlalık) ve şirk (ortağı bulunma) O’nun için kesinlikle düşünülemez.

اَللهُ الصَّمَدُ  “Yüce Allâh hiçbir şeye, hiçbir varlığa hiçbir bakımdan muhtâc değildir. Aksine tüm yaratılmışlar, bütün varlıklar O’na muhtâcdır.”

Evet, yüce Allâh, her şeyin kendisine muhtâc olduğu, en yüce, en şanlı varlıktır. Her varlık, O’nun yardımı, lütuf ve ihsânı ile hayât bulmakta ve ayakta durmaktadır. Kullar, sıkıntı, zorluk, hastalık, belâ, musîbet, korku ve dehşet hâlinde; hep O’na koşar, O’na sığınırlar, O’ndan medet umar, O’ndan yardım dilerler. Sıkıntıları gideren, hastalara şifâ veren, korkuları güvene döndüren, her şeye gücü yeten, yalnız O’dur.

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ  “Doğurmamış ve doğurulmamıştır.”

Evet, yüce Allâh, ne bir kimseyi doğurarak kök (baba) olmuş; ne de bir kimseden doğarak dal (oğul) olmuştur. Hiçbir kimse O’ndan üreyip çoğalmadığı, hiçbir varlık O’nun oğlu veyâ kızı olmadığı gibi; O da, hiçbir kimsenin vücûduna girerek, ondan doğmuş değildir. Yüce Allâh kendisi hakkında meâlen: “O’nun nasıl çocuğu olabilir? Halbuki O’nun eşi, karısı yoktur.” (El-En’âm 101) diye bildirir. Kuşkusuz ki yaratılmış olmak; doğmak, doğurmak, cinsel ilişkide bulunmak, yaratılmışların niteliklerindendir. Allâh ise, mahlûk (yaratılmış) değildir. Bundan dolayı yaratılmışlara özgü niteliklerden berîdir, uzaktır.

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerîme ile yüce Allâh; kendisinden maddîliği, madde ve cisim olan, duyularla algılanabilen şeyleri, bölünüp ayrılmayı, üreyip çoğalmayı, doğurup doğurulmayı, reddetmektedir. Dolayısıyla “Muhammed Allâh’tan veyâ O’nun zâtının nûrundan ayrılmış bir parçadır.” “Melekler Allâh’ın kızlarıdır.” “Üzeyir Allâh’ın oğludur, Îsâ Allâh’ın oğludur. Allâh’ın zâtından bir parçadır. O’ndan ayrılmış kopmuş bir rûhtur.” diyenler, şüphesiz ki kâfirdirler. Bu yüzden sonsuza değin Cehennemde kalmaya mahkûmdurlar. Ehl-i Sünnet’in inanç ve i’tikâdı, işte budur.

Nitekim Şeyh Abdülgani En Nablûsî hazretleri: “Kimbir şeyin Allâh’tan veyâ Allâh’ın bir şeyden ayrıldığına inanırsa; her ne kadar Müslüman olduğunu iddiâ etse de; o kimse, kâfirdir.” der (Eş Şerhu’l Kavîm 83).

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ  “Ve hiçbir kimse O’na denk, O’na benzer ve eşit olmamıştır.”

Evet, hiçbir kimse Allâh’a denk ve benzer değildir; çünkü O, ezelîdir, ebedîdir. Hiçbir şeye, hiçbir varlığa, hiçbir bakımdan: Zâtının sıfat ve fiillerinin (yaratıcılığı) eşsizliği bakımından, benzemez. (Bkz. Selbî ve subûtî sıfatlar). Evet, imâmımız Ebû Hanîfe hazretlerinin Fıkh-ı Ekber’inde dediği gibi, yüce Allâh, yarattıklarından hiçbir kimseye benzemez. Yarattıklarından hiçbir kimse de, O’na benzemez. Yaratan, yarattığına nasıl benzeyebilir! Sözün özü, yüce Allâh’ın hiçbir yönden ne zâtında, ne sıfatlarında, ne de fiillerinde, ne şekilde olursa olsun; bir rakîbi, eşi, ortağı, dengi ve benzeri yoktur.

Bâzı kimseler “Allâh baba, Allâh dede” gibi sözler sarfederler. Bu sözler tevhîd inancına aykırıdır. Çünkü yukarıda geçtiği gibi yüce Allâh yaratılmışlardan hiçbir şeye benzemez. O, doğmaktan ve doğurmaktan münezzehdir. Bu tür sözler bizlere Hristiyanlardan bulaşmış küfür sözleri olup, bunlardan sakınmak lâzımdır. “Allâh baba” ve “Allâh dede” gibi ifâdeleri kullanan kişinin niyetine bakılmaz. Bu sözleri söyleyen kişi şâyet mükellef ise küfre düşer, İslâm’dan çıkar. İslâm’a dönmek niyeti ile şehâdet kelimesini getirmesi gerekir.

Halit Sevimli

You may also like