Rabbimizi İyi Bilmeli ve İyi Tanımalıyız


Rabbimizi iyi bilmeli ve iyi tanımalıyız, çünkü İmâm Gazâlî Hazretlerinin dediği gibi:

لا تَصِحُّ الْعِبَادَةُ إِلاَّ بَعْدَ مَعْرِفَةِ الْمَعْبُودِ “Kişi ma’bûdunu, kendisine ibâdet ettiği ilâhını bilip tanımadıkça, ibâdeti sahîh olmaz.” Bundan dolayıdır ki, Rabbimizi ve O’nun sıfatlarını bilmek ve öğrenmek zorundayız.

Rabbimiz olan Yüce Allâh vardır. Bütün varlıklar O’nun varlığına şâhittir. Nasıl ki bir eser, müessirinin (sanatkârının) varlığını gösteriyorsa, tüm yaratılmışlar da, onları yaratan Allâh’ın varlığını gösterir.

Yüce Rabbimiz ezelîdir; varlığının başlangıcı yoktur. Yüce Rabbimiz ebedîdir; varlığının sonu yoktur. Yüce Rabbimiz bir ve tektir; eşi ve benzeri yoktur. Yüce Rabbimiz hiçbir varlığa benzemez. Yüce Rabbimizin varlığı kendindendir. O, ihtiyaçsızdır; aslâ bir şeye, bir varlığa, bir mekâna muhtâc değildir.

Yüce Rabbimiz diridir; O’nun için ölüm söz konusu değildir. Yüce Rabbimiz her şeyi bilir; bilmediği bir şey yoktur. Yüce Rabbimiz her sesi işitir; işitmediği bir ses olamaz. Yüce Rabbimiz her şeyi görür; görmediği bir şey düşünülemez. Yüce Rabbimiz irâde sıfatıyla vasıflıdır; O’nun irâdesi olmadan hiçbir şey meydâna gelmez. Yüce Rabbimiz her şeye kâdirdir; dilediği her şeye gücü yeter. Yüce Rabbimiz tekellüm (konuşma) sıfatıyla da vasıflıdır; ancak O’nun tekellümü ses ile değildir. O; harfler ve ses olmadan, tekellüm eder (konuşur). Yüce Rabbimiz yaratıcıdır; her şeyi yaratan, yoktan vâr eden O’dur. O’ndan başka bir yaratıcı yoktur.

Yüce Rabbimiz zerre olmadığı gibi, zerrelerden oluşmuş bir varlık da değildir. Dolayısıyla Yüce Allâh, mekân tutmaktan ve herhangi bir boşluğu doldurmaktan münezzehtir.

Yüce Rabbimiz, şekli ve sûreti olan bir varlık da değildir. Yüce Allâh oluşumdan, değişimden, herhangi bir şekil ve sûrete girmekten münezzehtir (arıdır).

Yüce Rabbimiz, mahdûd (sınırlı, haddi ve miktârı olan) bir varlık da değildir. Hacim bakımından yaratılmışların en büyüğü Arş-ı Âlâdır. Atomdan Arş-ı Âlâya, maddeden enerjiye, mekândan zamana bütün yaratılmışlar mahdûddur yani sınırlıdır, haddi ve miktârı vardır. Yüce Rabbimiz ise aslâ mahdûd bir varlık değildir.

İmâmımız İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe Hazretlerinin, “Fıkh-ı Ekber”inde dediği gibi; Allâh’ın ne büyük olsun, ne de küçük, aslâ bir haddi, sınırı ve miktârı yoktur.

Yüce Rabbimiz, bileşik ve birleşik bir varlık da değildir. Yüce Allâh, hâşâ insanlar gibi organı, âzâsı olan; eli, kolu, ayağı, bacağı, yüzü, gözü, gövdesi ve kulağı bulunan bir varlık da değildir.

Yüce Rabbimiz, herhangi bir bütün olmadığı gibi, bütünün bir parçası da değildir.

Yüce Rabbimizin herhangi bir mâhiyeti olmadığı gibi, herhangi bir kemmiyet ve keyfiyeti, yâni nicelik ve niteliği de yoktur; çünkü mâhiyet ve keyfiyet cisimlere mahsustur; Allâh ise cisim değildir.

Yüce Rabbimiz, yemekten, içmekten, çalışmaktan, yorulmaktan, uyumaktan, uyanmaktan, oturmaktan, kalkmaktan, inmekten, çıkmaktan, hareket etmekten, durmaktan, hareketli veyâ hareketsiz, yâni durgun olmaktan da münezzehtir.

Yüce Rabbimiz, herhangi bir şeye, bir cisme; meselâ bir insana hulûl etmez (girmez), onunla birleşmez. Muhakkaktır ki; bir şeyin, bir şeye girmesi için, bunlardan her ikisinin de cisim olması gerekir; Allâh ise, gerek kesîf ve gerekse latîf olsun, herhangi bir cisim değildir. Bu sebeple Yüce Allâh herhangi bir cisme girmekten yüce ve münezzehtir.

Yüce Rabbimiz, herhangi bir yönde olmaktan veyâ herhangi bir yerde meselâ, Arş’ta veyâ Ferş’te mekân edinmiş, başka bir tâbirle Arş’ı veyâ Ferş’i yer edinmiş olmaktan münezzehtir, Arş’ta veyâ Ferş’te ikâmet etmiş bulunmaktan da münezzehtir.

Şüphesiz ki, bir mekânda olmak, bir cihette bulunmak cisimlere mahsustur, Yüce Allâh ise, aslâ cisim değildir. (Ferş için bkz. “Müslüman Allâh’a Nasıl İnanmalıdır?” sayfa 279)

Yüce Rabbimiz yersiz, yönsüz ve mekânsız olarak vardır; nitekim Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri “Mârifetnâme” sinde:

“Ne göklerde, ne yerlerde,
Ne sağ u sol, ne ön ardda,
Cihetlerden münezzehtir
Ki, hiç olmaz mekânullâh.”

diyerek, bu gerçeği dile getirir. (Mârifetnâme 263)

Cihet: Yön demektir.

“Hiç olmaz mekânullâh” demek de: “Allâh’ın aslâ bir yeri olmaz. Allâh mekândan münezzehtir, Allâh mekânsız, yâni yersiz olarak vardır.” demektir.

Bu inanç; sevgili Peygamberimizin, ashâbının ve başta dört mezhebin imâmları olmak üzere, İmâm Mâtürîdi ile İmâm Eş’arî’nin ve gerçek Ehl-i Sünnet Ve Cemâat olan biz Mâtürîdi ve Eş’arîlerin inancıdır. Bu inancı böyle bilmek, kadın erkek her Müslüman’a farzdır.

Arzu eden, İmâm-ı A’zam Hazretlerinin “Fıkh-ı Ekber” ine ve İmâm Nesefî Hazretlerin “Akîde” sine bakabilir. Daha geniş bilgi için “Müslüman Allâh’a Nasıl İnanmalıdır?” ile “Ey Müslüman Tevhîd’e Nasıl İnanmalısın?” isimli eserlerimize bakınız.

Bu inancı evlâtlarımıza öğretmek, ana ve baba olarak en büyük görevlerimizdendir.

Halit Sevimli

Daha geniş bilgi için:

Halit Sevimli, Müslüman Allah’a Nasıl İnanmalıdır?, Şefkat Yayınevi, İstanbul, 2010

Halit Sevimli, Ey Müslüman Tevhide Nasıl İnanmalısın?, Gonca Yayınevi, İstanbul, 2011