İbn Teymiyye Hakkında


SORU:

İbn Teymiyye hakkında Leknevî’nin, “İkâmetu’l Hucceh” isimli kitâbının 29. sayfasında özetle: “İbn Teymiyye büyük âlimlerdendir. Tâcüddîn Sübki, İbn Seyyidinnâs ve başkaları onu gâyet methetmiştir. Böyle olmakla berâber, ondan bir takım bozuk inançlar da nakledilmektedir. Bu bozuk inançlardan dolayı Yâfiî ve İbn Hacer El Mekkî ve daha başkaları tarafından yerilmiş, kınanmış ve tenkîd edilmiş (eleştirilmiş) tir.

İbn Teymiyye de bir beşerdir; günâhları ve hatâları vardır. Hatâları husûsunda kişi uyanık olmalı, (ilimdeki) mahâret ve fazlını da (meziyetini de) kabûl etmelidir.” denilmektedir. Bu hususta ne dersiniz?

CEVAP:

Evet, İbn Teymiyye’nin bir âlim olduğu, herkesçe bilinen bir şeydir. Onun âlim olmadığını iddiâ eden bir kimse de yoktur; ancak bundan daha önemli olan, Ehl-i Sünnet ve Cemâat i’tikâdından ayrılmamak ve fâsid, bâtıl, bozuk bir i’tikâda, bir inanca sâhip olmamaktır. İşte asıl önemli olan (ve olmazsa olmaz olan) budur.

Adı geçen şâhıs ise, ne yazık ki birçok bâtıl, bozuk, fâsid ve sapık inanç sâhibi olup, bunlardan bâzıları şunlardır:

  1.  Allâh’ın mahdût (sınırlı, yâni haddi ve sınırı bulunan) bir varlık olduğunu söylemesi “El Muvâfakah”, cilt 2, sayfa 29-30)
  2.  Allâh’ın cisim ve cismânî bir varlık olduğunu iddiâ etmesi. (“Beyân-u Telbîsi’l Cehmiyyeh”, cilt 1, sayfa 101 ve diğer kitapları)
  3.  Yaratılmışlardan bir kısmının ezelî olduğunu söylemesi. (“El Muvâfakah”, cilt 2, sayfa 75)
  4.  Allâh’ın hareket ve intikâl ettiğini (bir yerden bir yere geçtiğini), hakîki anlamda semâya indiğini iddiâ etmesi. (“Minhâc”, cilt 1, sayfa 210 ve cilt 2, sayfa 26)
  5.  Allâh’a cihet (yön) ve mekân izâfe etmesi. (“Minhâc, cilt 1, sayfa 217)
  6.  Allâh’ın oturduğunu söylemesi (“Mecmûatu’t Tefsîr”, sayfa 354-355 ve “Beyân-u Telbîsi’l Cehmiyyeh”, cilt 1, sayfa 576)
  7.  Cehennem’in yok olacağını, içindekilerin azâbının son bulacağını iddiâ etmesi. (“Er Raddu Alâ Men Kâle Bi Fenâil Cennet-i Vennâr”, sayfa 67)
  8.  Peygamberler ve sâlihler ile tevessül etmenin harâm olduğunu söylemesi. (Et Tevessülü Ve’l Vesîleh”, sayfa 24 ve 150)
  9.  Peygamberimizin seâdetli kabrini ziyâret etmek için yolculuk yapmanın harâm olduğunu iddiâ etmesi. (“Mecmû-u Fetâvâ”, cilt 4, sayfa 520, “El Fetâve’l Kübrâ”, cilt 1, sayfa 142 ve “Er Raddu Alel Ahnâî”, sayfa 165)

Bunların hepsine büyük âlimler tarafından yüzlerce, hattâ binlerce reddiye (kitap) yazılmış, gerekli ilmî cevaplar verilmiştir.

Görüldüğü üzere, bu sapık bâtıl ve bozuk inançlar basit şeyler, basit meseleler değildir. Yutulup hazmedilebilir, kabul edilebilir olmaktan çok, hem de çok uzaktır. Hiçbir Müslüman bunu yüklenemez, kabul edemez.

Evet, bu kişinin âlimlerden olduğu konusuna dönelim. Evet, bu kişi âlimdir, geniş, ilme sâhiptir, ancak büyük âlimlerden Veliyyüddîn Irâkî Hazretlerinin de ifade ettiği gibi “عِلْمُهُ أَكْبَرُ مِنْ عَقْلِه” “İlmuhû ekberu min aklihî” “İlmi aklından büyüktür.” Maalesef aklını kullanamamış, bu yüzden “لَيْسَ كَمِثْلِه شَىْءٌ” (Eş Şûrâ Sûresi 11) Âyet-i Kerîme’sine muhâlefet etmiş, karşı gelmiştir.  Âyet-i Kerîme’nin mânâsı: “Allâh’ın benzeri hiçbir şey yoktur. Allâh, hiçbir bakımdan hiçbir varlığa benzemez.” demektir.

Adı geçen kitaptaki (“İkâmetu’l Hucceh”): “Mahâret ve meziyetini de kabûl etmelidir.” ifâdesine gelince; evet, bu şahsın ilminin çok olduğunu herkes kabûl etmektedir, ancak bu ifâde: “Onun hatâlarını örtün, hatâlarından bahsetmeyin.” anlamına da gelmemeli, böyle bir anlam çıkarılmamalıdır. Çünkü bu şahsın hatâlarını -ki bu hatâlar çok büyük, çok ağır ve Yüce Allâh’ın celâline, ululuk, izzet, azamet ve şânına yakışmayan hatâlardır- örtmek, gizlemek, bu hususta bir şey söylememek (konuşmamak), bu hatâların doğru olduğu anlamına gelir ve bu durumda âlimlerin, gerçekleri açıklamadıklarından dolayı, Allâh nezdinde mes’ûl olmaları, hesâba ve sorguya çekilmeleri kaçınılmaz olur.

İşte bundan dolayıdır ki sayıları oldukça fazla olan Rabbânî âlimler, hemen kaleme sarılmışlar, adı geçen şahsı haklı olarak, hem de yerden göğe kadar haklı olarak ağır bir şekilde tenkîd etmişler, âdetâ eleştiri yağmuruna tutmuşlardır. Öyle ki, bu âlimlerden El İzz Bin Cemâa ve İbn Hacer El Mekkî El Heytemî bu şahsı sapık inançlarından, özellikle “Peygamberin kabrini ziyâret için yolculuk yapmak harâmdır.” dediğinden dolayı “إِنَّهُ عَبْدٌ أَضَلَّهُ الله“ (O, Allâh’ın doğru yoldan saptırdığı bir kişidir) diyerek tepkilerini açığa vurmaktan kendilerini alamamışlardır.

Ahmed Dâvûdoğlu Hocanın, Ömer Nasûhi Bilmen’den naklederek bildirdiği gibi, adı geçen şahsı tenkîd eden ulemâ arasında Hâfız Takiyüddîn Sübki ile yukarıda geçtiği gibi, İbn Hacer El Heytemî de vardır.

İlk zamanlarda Celâl Kazvîni, Kemâl Zemilkâni, Alâ’ Konevî (Konyalı) ve Muhammed Bin Harîrî gibi bir çok ulemâ, İbn Teymiyye’yi pek ziyâde (çok) methu senâda (övgüde) bulunmuşlar ve âdetâ onun (İbn Teymiyye’nin) cemâatini teşkil etmişlerse de, onun te’vîl götürmez (apaçık) sözleri karşısında birer birer kendisinden yüz çevirip uzaklaşmışlardır.

Hattâ onun aşırı taraftarlarından olan Zehebî kendisine nasîhatta bulunmuş, bir müddet muhâlifleri ile aralarını düzeltmeye çalışmış, fakat netîcede o da kendisinden bir hayli inhirâf etmiş (ayrılıp uzaklaşmıştır). (“Dîn Tahripçileri”, sayfa 76)

Zehebî’nin İbn Teymiyye’ye nasîhati çok önemlidir. Bu yüzden mutlakâ okunmalıdır. Bunun için adı geçen kaynağın aynı sayfasına bakınız.

Bu gerçekler güneş gibi meydanda iken; bâzı kişiler, İbn Teymiyye gibi kimseleri radyo ve televizyonlarında methederek, halkımızın, onların i’tikâd ve inançlarını benimsemelerine sebep olduklarından dolayı, Âhirette Rûz-i Cezâ’da, Mahkeme-i Kübrâ’da; yâni o büyük mahkemede, Yüce Allâh’a nasıl hesap vereceklerdir? Başlarını ellerinin arasına alarak iyice bir düşünsünler!

Halit Sevimli