Küreselleşme Nedir? -Ekonomik Boyut-

Kuresellesmenin Ekonomik Boyutu

Küreselleşme kavramının ekonomik boyutunu irdeleyeceğimiz bu çalışmamız, daha önce yayımlamış olduğumuz “Küreselleşme Nedir?” isimli makalemizin devamı niteliğindedir. Konuya hakimiyet açısından, önce “Küreselleşme Nedir?” başlıklı makalemizin okunmasında fayda vardır.

Geçmişte, sanayileşmiş ülkelerde, sanayi üretimi öncelikle iç talebin ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda tasarımlanır, üretimin fazlası dış pazarlara satılırdı. Dış pazarlar ise, basitçe, bir “dış ticaret” konusu olarak görülürdü ve rekabet de o kadar yoğun değildi. Gelişmekte olan ülkelerde ise, dış pazarlara yönelik sanayi üretimi hemen hiç söz konusu değildi. Ancak her iki ekonomik yapıda da, uluslararası pazarlara yönelik bakış açısı temelde aynıydı: Ekonomi, uluslararası seviyede ancak bir “dış ticaret” meselesi olarak görülüyordu. [1]

1970’lere gelindiğinde, uluslararası ekonomide adeta bir devrim yaşandı. Söz konusu devrimin arkasındaki nedenler, büyük ölçüde 1944-1973 yılları arasında yaşanan birtakım gelişmelere dayanmaktaydı. Bu gelişmeler kısaca incelenirse: 1 Temmuz 1944 günü ABD’nin New Hampshire eyaletine bağlı Bretton Woods’ta 44 ülkeden çok sayıda temsilci bir araya geldi. Bir seri toplantı sonucunda, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (IBR) kurulması hususunda anlaşma sağlandı. 1948 yılında ise, Genel Gümrük ve Ticaret Anlaşması (GATT) metni üzerinde anlaşma sağlandı. Ancak 1971 yılına gelindiğinde Bretton Woods sistemi kambiyo ilişkileri boyutunda ağır bir sarsıntı yaşadı. Yaşanan gelişmeler karşısında, bir anlamda tepkisel olarak yeni uluslararası ekonomik düzen arayışları başladı. 1980’lere gelindiğinde ise, geçmişte yaşanmadık biçimde bir “açık ekonomi” uluslararası ekonomiye hakim oldu. GATT’ın yerini ise, 1990’lı yıllarda Dünya Ticaret Örgütü (WTO) aldı.[2]

Sonuç olarak, 1970’lerdeki gelişmeler -ekonominin küreselleşmesi-; rekabeti, sadece bir dış ticaret sorunu olmaktan çıkararak bir ulusal ekonomi politikası haline dönüştürmüştür. Bu bağlamda uluslararası hedefler, ekonomik faaliyetlerin öncelikli hedefleri haline gelmiştir. Bu gelişmeler; ülkeler ve işletmeler için, stratejilerini küresel rekabet kurallarına göre belirlemeleri zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir.[3]

Küreselleşmenin ekonomik boyutu yapısal olarak incelendiğinde ise, iki temel alan karşımıza çıkmaktadır. Finansın küreselleşmesi ve üretimin küreselleşmesi. Ekonomik küreselleşmenin bu iki alanı arasında son derece hassas bir ilişki vardır. Küresel üretim, bir anlamda küresel finansın bir fonksiyonudur. Diğer bir deyişle küresel finans hareketleri, küresel üretimi etkilemektedir. Bunun sonucunda da finansal istikrarsızlıkların küresel üretimi olumsuz etkileyebileceğini tahmin etmek hiçte zor değildir. Bu noktada, küresel ekonominin önemli bir zaafı karşımıza çıkmaktadır. Aşağıda da değinileceği gibi, günümüz küresel ekonomisinde finans piyasaları ciddi ölçüde istikrarsızlık gösterebilme potansiyeline sahiptir.

Küreselleşmenin ekonomik boyutunu teşkil eden alanları biraz daha açarsak:

Finansın Küreselleşmesi: Daha önce de değinildiği gibi, 1970’li yıllarda uluslararası ekonomi yönetimine hakim olmaya başlayan açıklık politikalarının etkileri öncelikle finans alanında hissedildi. Özellikle uluslararası para sisteminde köklü değişikliklerin yaşandığı bu dönemde, Padoa-Schioppa ve Saccomanni’ nin tanımıyla;[4] Bretton Woods döneminin devlet güdümlü uluslararası para sisteminden günümüz piyasa güdümlü uluslararası para sistemine geçiş gerçekleşti. Aynı yazarlar, piyasa güdümlü uluslararası para sistemini belirleyen altı özellik tespit etmişlerdir.

-Sermaye hareketlerinin ülke içindeki yaygın liberalizasyonunu takiben finansal portföylerin uluslararası hale gelmesi.

-Finansal aracı kurumlar olarak bankaların öneminin piyasaya göre azalması (bu durum, menkul kıymetleştirme, tahvil ihraç etme v.b.’nin öneminin artmasıyla belirginleşmiştir).

-Uluslararası finansal işlem ölçeğinin ticaret işlemlerine göre gelişmesinin ışığında, döviz kurlarının finansal piyasalarla belirlenmesi.

-Genel olarak bilgiişlem ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle açıklanan piyasa değişkenliği (şokların sistem çapında büyümesi).

-Uluslararası piyasalarda nispeten küçük bir grup kuruluşun benzer analiz ve davranış gelenekleriyle aynı anda ticaret yapmalarından doğan piyasa yoğunluğu.

-Döviz kuru baskılarından kendilerini yalıtamayan ülkelerin, aynı zamanda iç ekonomi politikaları bakımından da disipline olamamaları.

Bahsedilen gelişmelerin günümüz küresel ekonomisine yansımaları ise, pek çok alanda karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda bazı çarpıcı örnekleri incelersek: 1992 yılında dünya finans piyasalarının yıllık toplam hacmi 43 trilyon dolardı. 1990’ların sonlarında ise, günlük bazda bu rakam 2,3 trilyon dolara ulaşmıştır. Gelişmiş ülkelerdeki bankaların sınır ötesi kredileri 1980’lerin başında o ülkelerin GSMH’larının % 4’üne ancak ulaşıyordu.1990’larda ise, bu oran % 44’e çıktı. 1950 yılında 380 milyar dolar olan dünya ticaret hacmi 1997 yılında 5,86 trilyon dolara ulaştı. 1989 ile 1997 yılları arasında dünya ticaretindeki ortalama yıllık artış oranı % 5,3 düzeyine ulaştı. Aynı dönemde dünyadaki yabancı yatırımlar yıllık ortalama % 11,5 artış gösterdi.[5]

Konuya sıcak para hareketleri açısından bakıldığında, yine çarpıcı örnekler görülmektedir: Chicago Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre 1997 yılı sonunda yirmi beş büyük piyasa dünya pazarlarındaki hisse senetlerinin %83’ünü ve dünyadaki tüm piyasa kapitalizasyonunun yarısını kontrol ediyordu. Bunun toplam değeri 20,9 trilyon dolar mertebesindedir. 1986 yılında bir günde değiştirilen döviz miktarı 190 milyar dolarken, bu rakam 1997 yılında 1,3 trilyon dolara çıkmıştır.[6]

Bunlar ve benzeri pek çok örnek incelendiğinde karşımıza çıkan tablo şudur:

-Bilgiişlem ve haberleşme teknolojilerindeki gelişmeler, finans piyasalarına olağanüstü bir hareket yeteneği kazandırmış, uluslararası ekonomiye hakim olmaya başlayan açıklık politikaları sonucunda hareket serbestisi de kazanan sermaye, dünya çapında kısa vadeli fakat büyük hacimli finansal operasyonlar gerçekleştirir hale gelmiştir.

-Yatırımcıların belirli bir döviz veya finansal enstrüman üzerinde spekülasyon yapmaları nedeniyle, finans akışı ile sanayi ve hizmet sektörlerindeki ticaret birbirinden kademeli olarak ayrılmış, giderek daha fazla döviz işlemi yapılmaya başlanmıştır.[7]

-Uluslararası finans sistemi, sınırlarını kimsenin bilmediği karmaşık bir yapı oluşturmuş ve dünyanın dört bir yanından çok sayıda büyük oyuncu bu sisteme dahil olmuştur.[8]

Dünya finans sistemindeki bu olağanüstü gelişmeler, pek çok kişi kuruluş ya da devlet için fevkalade fırsatlar sunarken, ciddi riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu konuda çalışan araştırmacılardan Susan Strange’e göre;[9] 1980’lerin dünya finans piyasaları, yirmi dört saat çalışan bir “casino” ya benzemektedir. Yazara göre dünya finans sistemi, spekülasyona açık olduğundan, üretim ile ticaret bakımından yıkıcı sonuçlar üretme potansiyeline sahiptir.

Bu görüşü destekleyen önemli bulgular da mevcuttur. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın Asya krizini inceleyen bir araştırmasında krizin nedenlerine ilişkin bir takım tespitlerin yanında şu görüşler de yer almaktadır.[10]

“Asya krizinin köklerini sadece ASEAN ülkeleri içinde aramak sağlıklı bir sonuç vermeyecektir. Gelişmiş ülkelerde ve küresel finans piyasalarında gelişen bazı olaylar da krizin oluşumunda önemli rol oynamıştır. Özellikle 1990’ların başından itibaren Avrupa ve Japonya’da devam eden zayıf büyüme, cazip yatırım imkânlarını mevcut tasarrufların gerisinde bıraktırmıştır. Büyük miktarlara ulaşan özel sermaye akımları, yüksek getiri bekleyen uluslararası yatırımcılar tarafından mevcut riskler göz önüne alınmadan, yükselen yeni pazarlara kaymıştır.”

Sonuç olarak, finans piyasalarındaki bir krizin reel alanda krize neden olması ihtimali, bugün önceki dönemlerden daha yüksektir. Bunun en önemli nedeni, küresel finans piyasalarının hükümetlerin siyasi kontrolleri dışında kalmış olmasıdır. Küresel ekonominin yönetimi, ulusal ekonomi yönetiminden farklı olarak siyasi merkez dışındadır. Bretton Woods sistemi döneminde oluşturulan uluslararası kuruluşlar; Dünya Bankası, IMF, GATT, son yıllarda küresel ekonominin yönetiminde yetersiz kalmaktadırlar.[11] Daha önce de değinildiği gibi, bu durum küresel üretimi olumsuz etkileyebilecek potansiyel bir tehlike olarak, küresel ekonominin önünde önemli bir handikaptır.

Üretimin Küreselleşmesi: Küresel üretim, geçmişte ulusal arenada iç pazarlara, kısıtlı olarak da uluslararası arenada dış pazarlara hitap eden ve daha çok seri üretim tekniği ile gerçekleştirilen klasik üretimin yerini, küresel pazarlara hitap etmek üzere almış olan üretim sistemidir. Küresel üretim; organizasyon yapıları, üretim tekniklerindeki yenilikler, yeni pazarlama yöntemleri, satış sonrası teknik destek sistemleri, gibi pek çok alt bileşeni de kapsar.

Konuya salt üretim teknikleri açısından bakılırsa: Geçmişte yalnızca seri (kitlesel) üretim söz konusu iken, günümüzde temel olarak iki farklı eğilim göze çarpmaktadır. Bazı araştırmacılar; “küreselleşme sürecinde tüketici davranışlarının, sosyal değerlerin ve teknolojilerin kullanımının dünya ölçeğinde aynılaştığını”[12] öne sürerken bazı araştırmacılar da, “kitle üretiminden sipariş usulü üretime, diğer bir deyişle müşteriye göre üretime (mass customization) geçildiğini”[13] savunmaktadırlar. Ancak bu eğilimlerden yalnızca birini genellemek yerine; sektör, ürün, ya da tüketici faktörlerinin belirleyici olduğu göz önüne alınarak her iki yaklaşımında doğru olduğu düşünülebilir. Örneğin: Bazı lüks otomobil üreticileri, dünya çapında önemli müşterilerinin kişisel tercihlerine göre üretim yaparlarken, bazı bilgisayar yazılım şirketleri bütün dünyadaki kullanıcılara hitap eden, dünya ürünleri üretmektedirler.

Üretimin küreselleşmesi, küresel ekonomik sistem çapında daha genel olarak incelendiğinde ise, oldukça farklı bir tablo ile karşılaşılmaktadır. Bu bağlamda, küresel üretim; “farklı ülkelerdeki üretim faktörlerinin maliyet farklarından doğan avantajları kullanmaya yönelik bir organizasyon”[14] olarak nitelendirilebilir. Burada kastedilen; küresel bir işletme, vergi avantajı bakımından üretimini A ülkesinde yapıyorken, üretim sürecindeki bir ara girdiyi daha düşük işçilik maliyetleri sağlaması bakımından B ülkesinde üretebilmektedir. Bu konuda gözlenen bir başka eğilim de, özellikle gelişmiş ülkelerde uyanan çevre bilincinin bir sonucu olarak, bu ülke hükümetlerinin koyduğu yasal yaptırımlardan ve bu yaptırımların maliyetlerinden kaçınmak isteyen işletmelerin, kimi faaliyetlerini çevre bilincinin gelişmediği ülkelere kaydırmasıdır.

Üretimin küresel organizasyonu ise, küreselleşme sürecinde bir başka tartışma konusu olmuştur. Bu noktada Robert Cox ilginç bir değerlendirme yapmaktadır. Cox’a göre;[15] küresel üretimi organize eden iktisadi güç, uluslar ötesi yönetici sınıfı (transnational manageral class) olarak adlandırılan bir gruptur. Yazara göre söz konusu güç, kendi aralarında ekonomik ilişkileri belirginleşmiş, ortak hareket imkânı oluşturmak anlamında kurumları olan, kendilerinin devamlılığını sağlamak konusunda mekanizmalara sahip bir grup insandır. Uluslararası üretimin organizasyonu ile üretimin gerçekleştirilmesinde ulusal ya da uluslararası düzeyde birçok kesim bu yapı içinde organize olmaktadır. Grup üyeleri, merkez ülke hükümetlerine (ABD, Almanya, Japonya) belirli iktisat siyasetlerini, çeşitli hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik olarak telkin etmektedirler. “Dışa açılmak” söz konusu siyaset önerilerinde anahtar sözcüklerdir. Bu bağlamda, çeşitli ülkelerden ülke paralarının istikrarı ile siyasi anlamda istikrar talep edilmektedir.

Küresel bir işletmenin üretim organizasyonu hakkında, Robert Reich oldukça çarpıcı bir örnek vermektedir:[16]

“…Bir Amerikan vatandaşı General Motors’dan bir Pontiac Le Mans satın aldığı zaman, farkına varmadan uluslararası bir muameleye girmektedir. GM’a ödenen 20.000 dolardan yaklaşık 6.000 doları rutin emek ve montaj işlemleri için Güney Kore’ye, 3.500 doları gelişmiş komponentler (motor, dingil, elektronik parçalar) için Japonya’ya, 1.500 doları stil verme ve tasarım mühendisliği için Almanya’ya, 800 doları küçük komponentler için Tayvan, Singapur ve Japonya’ya, 500 doları reklam ve pazarlama hizmetleri için İngiltere’ye ve yaklaşık 100 doları veri işleme için İrlanda ve Barbados’a gitmektedir. Geriye kalan 8.000 dolardan az kısım ise Detroit’deki stratejistlere, New York’taki avukat ve bankacılara, Washington’daki lobicilere, tüm ülke sathındaki sigorta ve sağlık çalışanlarına ve General Motors hissedarlarına kalmaktadır: bir çoğu Birleşik Devletler’de yaşayan, ancak giderek artmakta olan bir bölümü yabancı uyruklu olan hissedarlar.”

Örnekte de görüldüğü gibi, küresel üretimin gerçekte milliyeti yoktur. Küresel işletmeler için esas olan, üretim için gereken en uygun bileşenlerin yine en uygun maliyetlerle elde edilebilirliğidir. Hangi üretim bileşeninin hangi ülke sınırları içinde olduğu konusu, küresel üretimin yönlendiricileri açısından pek de önemli değildir. Konuyu yine Reich’den bir alıntıyla bağlarsak:[17]

“Küresel ağlar çoğu zaman kendilerine en uygun ulusal kimliğe bürünüverirler. Pazarı dış rekabete karşı korunan bir ülkede iş gördükleri zaman sadık vatandaşlar sıfatıyla temayüz eder, hatta yeri geldiğinde daha fazla koruma talebinde bulunurlar.”

Mustafa İ. Sevimli


[1] Nazım Güvenç, Küreselleşme ve Türkiye, BDS yayınları, İstanbul, 1998, s.19.

[2] Güvenç, a.g.e., s.32-36.

[3] Güvenç, a.g.e., s.19.

[4] Paul Hirst ve Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, çev. Çağla Erdem ve Elif Yücel, Dost yayıncılık, Ankara, 1998, s.161’den T. Padoa-Schioppa ve F. Saccomanni, Managing a Market-Led Global Financial System, P.B. Kenen (yay. haz.) Managing the World Economy, Washington DC, IIE, 1994

[5] Onur Öymen, Geleceği Yakalamak, Türkiye’de ve Dünyada Küreselleşme ve Devlet Reformu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000, s.32.

[6] Öymen, a.g.e., s.32-33.

[7] Vedat Akman, Gelecek Yüzyılın Gündemi, Rota Yayınları, İstanbul, 1999, s.28-29.

[8] Osman Ulagay, Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü, Doğan Kitapçılık, İstanbul, 1999, s.49.

[9] Akman, a.g.e.,s.22’den Susan Strange, Casino Capitalism, Blacwell Publishers, Oxford, 1986.

[10] Dış Ticaret Müsteşarlığı Raporu, “Asya Krizi,” http :// www. Foreigntrade. gov. tr/ DUNYA/ kriz/ blm1. Htm

[11] Akman, a.g.e., s.22-23.

[12] Akman, a.g.e., s.20.

[13] Ebru Güzelcik, Küreselleşme ve İşletmelerde Değişen Kurum İmajı, Sistem Yayıcılık, İstanbul, 1999, s.26’dan Ergin Yıdızoğlu, Küreselleşme ve Kriz, İstanbul, Alan Yayıncılık, 1996, s.23.

[14] Akman, a.g.e., s.20.

[15] İsmail Gökal, “Globalleşme”, http :// www. foreigntrade. gov. tr/ ead/ DTDERGI/ ekim97/ globalle. htm’den Robert W. Cox, “Production and Hegemony Toward a Political Economy of World Order,” The Emerging International Economic Order, Dynamic Process, Constraints and Opportunities, der. Ed Harold, K. Jacobson and Dusan Sidjanski, Saga Publications, 1982.

[16] Robert Reich, “Küresel Ağlar,” Küresel Rekabet, der. Mustafa Özel, İz Yayıncılık, İstanbul, 1994, s.54.

[17] Reich, a.g.e., s.56-57.


“Küreselleşme Nedir? -Ekonomik Boyut-” için 2 yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.