Mağaradakiler
  • Travel
Author

Magaradakiler

Magaradakiler

Kitabiyat

Kayı 3: Haremeyn Hizmetinde – Ahmet Şimşirgil

by Magaradakiler 26 Haziran 2015
kayi-3

kayi-3

Osmanlı Tarihi’ni herkese sevdiren Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, Osmanlı Devleti’nin soluk soluğa devam eden serüvenine “KAYI III: Haremeyn Hizmetinde” ile devam ediyor.

Fatih Sultan Mehmed’in bir cihan devleti hâline getirdiği imparatorluk, onun ölümüyle başa geçen oğlu II. Bayezid devrinde iki büyük çekişmeye sahne olacaktır. Sultan Bayezid Han’ın saltanatının başlangıcında kardeşi Cem Sultan’la mücadelesi sonunda ise oğulları arasında baş gösteren taht kavgaları döneme damgasını vuracaktır. Kardeş kavgalarının neden olduğu kargaşadan istifade eden Safeviler ise, Anadolu’yu bir yangın yerine çevirecektir. Şahkulu Baba Tekeli ve Nur Ali Halife isyanlarında binlerce Anadolu insanı hayatını kaybetmiştir.

İşte böyle bir zamanda saltanatı babası II. Bayezid’den devralan Selim Han’ın imparatorlukta yeniden birlik ve beraberliği sağlama mücadelesine ve cihangir padişahın kısa zamandaki akıl almaz fetihlerine “KAYI III: Haremeyn Hizmetinde” kitabında yakinen tanık olacaksınız. Aynı zamanda yine II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemindeki savaşları, imar faaliyetleri ve adı geçen padişahların manevi ve özel yaşamlarına dair pek çok bilinmeyen bilgiyi keyifli bir tarih sohbeti tadında bu eserde bulacaksınız.

Adı: Kayı III: Haremeyn Hizmetinde

Yazarı: Ahmet Şimşirgil

Yayınevi: Timaş-2015

Sayfa Sayısı: 336

26 Haziran 2015 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Kitabiyat

Kayı 2: Cihan Devleti – Ahmet Şimşirgil

by Magaradakiler 25 Haziran 2015

kayi-2…Biz kimiz?

“Bu soruyla halleşmek zorundayız.

Üstünde düşünmeden, sonucunu içimize sindirmeden yol alamayız.

Nasıl olacak?

Temel eğitimin yıllarca süren tarih alerjisine rağmen nasıl olacak?

Tabi olması gereken, okullarda çocuklarımıza, kim olduğumuzun ilmi, tarafsız, komplekssiz bir biçimde anlatılması, öğretilmesi… Ama bu olamadı…

Osmanlı’yı aşağılamak, kötülemek veya yok saymak bir modaydı; gerçi geçti…

Merak sahiplerinin okuma ve öğrenme içgüdüsüyle kitaplara boğularak bir yerlere varmaları ayrı bir zahmet ve övgüye değer…

Ama bunu yapmasını herkesten bekleyebilir misiniz?

Onun için birkaç nesil eksikli, temelsiz ve çarpık bilgilerle yetişmek zorunda kaldı….

Şimdi bu problemi ortadan kaldıracak, önemli bir kitap var önümüzde…

Değerli ilim adamı Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil‘in herkesin zevkle okuyabileceği ve anlayabileceği bir tarzda kaleme aldığı Kayı isimli roman tadındaki eser, hacminin aksine büyük bir boşluğu dolduruyor.

Birincil Kaynaklardan Osmanlı Tarihi üst başlığı ile yayınlanan kitap, Kayı yiğitleri Söğüt yolunda bölümüyle başlıyor ve Sultan Çelebi Mehmed’in şahsiyeti bölümüyle bitiyor.

Kayı II: Cihan Devleti‘nde, Söğüt ve Domaniç’te başlayan ve adı Osmanlı olan hareketin mimarlarının planlı, programlı, disiplinli ve tedbirli hareketleri, insanî değerlere tam bağlı, saf itikat ve pak yaşayışları neticesinde bir asra varmadan gerçek bir dünya gücüne doğru giden muazzam başarılarının devamını bulacaksınız.

Sultan Çelebi Mehmed‘in fetret devrinden çıkardığı ve hayatiyet kazandırdığı devlete, oğlu II. Murad Han zindeliğini ve itibarını yeniden verecektir. Bu arada Avrupa, Osmanlı’yı Rumeli’den söküp atmak üzere son bir hamle ile tekrar Haçlı seferlerini başlatacak ise de II. Murad Han, 1444′te Varna’da ve 1448′de Kosova’da karşısına çıkan orduları darmadağın edecektir.

II.Mehmed ‘le birlikte ise gaza aşkı artık bir cihan hükümdarlığı fikrine, İslam’ın sancağı altında birleşmiş bir dünya sevdasına yönelecektir. Nitekim 1453′te İstanbul’un fethi, onları bu arzularına götürecek kapıyı açmış oluyordu. Şimdi Fatih, bir zamanlar Roma imparatorluğunun hâkim olduğu bütün toprakların varisi olduğunu açıkça ilan ediyordu. Bu itibarla o, Büyük Türk Sultanı ve Osmanlı Padişahı yanında III. Roma İmparatorluğu Hakanı diye de selamlanıyordu.

Diğer taraftan Fatih’i, İstanbul’u fethetmekle birlikte aşkına kavuşmuş maşuk gibi artık payitahtta gününü gün edecek, zevk ü safa sürecek diye bekleyenler kısa sürede yanıldıklarını görecekti. Zira onun asıl aşkının ilayı kelimetullah yani Cenab-ı Hakkın ismi şerifini cihana yaymak olduğu gerçeği bir kez daha zihinlere kazınacaktı.

Nitekim onun otuz yılı bulan saltanat döneminde, fetih dalgası Sırbistan, Arnavutluk, Mora, Bosna, Hersek, Eflak, Boğdan, Kırım, Dalmaçya ve Hırvatistan ülkelerini sardı ve yuttu. Batılıların bel bağladığı Akkoyunlu Uzun Hasan‘ın kudretli devleti, bir pençede inkıraza verildi. Trabzon Rum imparatorluğu, İsfendiyar ve Karaman beyliklerine son verilerek Anadolu birliği büyük ölçüde kuruldu. Çağının en büyük deniz gücüne sahip devletlerinden Venedik’in unvanı, yerle bir edildi. Artık Venedik şehrinin kulelerinden Osmanlı akıncılarının yaktığı ateşler korkuyla karışık bir gıptayla izlenir olmuştu. Ve Fatih 1481′de, ahfadına her bakımdan muazzam bir devlet bırakarak hayata gözlerini kapadı.

Ünlü mütefekkirlerimizden Ahmet Hamdi Tanpınar; “bir vatanı olmak, hür ve müstakil yaşamak, tarihine sahip çıkmak bir takım mükellefiyetlerle kabil olan nimetlerdir” der.

Kayı I ve II’yi okurken Osmanlı’yı bir dünya gücü haline getiren ecdadımızın, bu mükellefiyetleri eksiksiz yerine getirdiklerine şahit olacaksınız. Zira yaşadığımız bu vatanın kurulmasında ve bize kadar intikalinde Osmanlıların fedakârlıklarını anlamak ve anlatabilmek gerçekten güç. Samimi bir gayret, tertemiz bir inanç ve muhteşem bir azim ve fedakârlık söz konusu.

Bütün bunların yanı sıra bu güzide vatanı teslim edecekleri nesilleri de hiçbir zaman unutmuyorlar. Bu itibarla ilme ve eğitime verilen değer her şeyin üzerinde. İstanbul’u sadece bir başkent değil dünyanın en büyük ilim merkezi kılma hamleleri fetihle birlikte kendini gösteriyor.

Osman Gazi‘nin “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuna tam ve gönülden yaklaşım. İnsanı her türlü dini, ahlaki ve ilmi değerlerle donatma birinci idealleri olunca, neticede bir devlet azametinde, devlet ciddiyetinde ve devlet haşmetinde nesiller ortaya çıkıyor ve dünyaya refah ve mutluluk dolu asırları yaşatmaya devam ediyorlar.

Diğer taraftan Kayı’nın cihan hâkimiyetine doğru yürüdüğü yolda çektiği çile, ıstırap, meşakkat ve gösterdiği gayrete ise değerli bilim adamı Prof. Dr. Hasan Seçen dikkati çekmekte ve şu enfes yorumu getirmektedir:

“Kayı’yı okuyan okuyucu altı yüz yıllık bir devletin kurucusu Kayı yiğitlerinin zihin dünyasını daha yakından keşfediyor. O insanların devleti yaşatma aşklarını, bilgelikle birleşmiş kahramanlıklarını ahde vefalarını, adalet duygularını, hangi ırk ve dinden olursa olsun insanlara karşı duydukları merhamet ve şefkatlerini, cömertliklerini, zalime aman vermeyen bu insanların bir âlim veya bir derviş karşısındaki tevazularını daha yakından öğreniyor. İlmî bir eser olmasına rağmen, Tarık Buğra’nın Osmancık’ı, Kemal Tahir’in Devlet Ana’sı, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Konak, Çatı, Üçler, Yediler, Kırklar’ı tadında edebî bir üslupla hazırlanan Kayı’yı kütüphanemde hep muhafaza edeceğim. Kayı’yı bir kere okudum, ama yine okuyacağım.

Yaşama ve olumsuzluklara karşı direnme gücümün tükendiğini hissettiğim zamanlarda, kendime ve çevreme güvenimi yitirmeye başladığım zamanlarda, iç ve dış dünyadaki gailelerin galip gelip kalbimin katılaştığını hissettiğim zamanlarda ve gözyaşı rahmettir mübarek sözüne muhatap olmak için ağlamak istediğim zamanlar da Kayı’yı okuyacağım…”

Adı: Kayı II: Cihan Devleti

Yazarı: Ahmet Şimşirgil

Yayınevi: Timaş-2015

Sayfa Sayısı: 360

25 Haziran 2015 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Kitabiyat

Duru Sözler – Hıdır Kartal

by Magaradakiler 22 Haziran 2015

duru-sozler“Duru Sözler” ilmihâl dalında yazılmış bir kitap olup kitabın aslı Arapçadır. Eser, İlâhiyatçı-Yazar Hıdır Kartal tarafından Türkçeye çevrilmiş; akâid, ridde, farzlar ve haramlar, ibâdetle ilgili bazı konular ve muâmelât (alışveriş, borç vb.) gibi, her mükellefin bilmesinin zarûrî olduğu konuları içeren bölümlerden oluşmaktadır. Kitabı alışılmış Şâfiî ilmihâllerden ayıran özelliği, daha yalın ve açık ibâreler kullanılması ve halkın anlayabileceği sade bir dilin kullanılmış olmasıdır.

Adı: Duru Sözler

Yazarı: İmâm Abdullah El Herârî

Çeviren: Hıdır Kartal

Yayınevi: Akasya Yayıncılık-2015

Sayfa Sayısı: 188

22 Haziran 2015 3 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Genel

Haçlı Yürüyüşü

by Magaradakiler 18 Ocak 2015

Paris’te kışkırtıcı ve onun ötesinde dini değerleri aşağılayıcı dergiyi basanlar ya da Cezayirli kardeşler ‘cezalarını bulduklarına’ veya infaz edildiklerine göre Paris’te çıkarılan yapay gürültü veya gösteri ne anlama geliyor? Peşinen söyleyelim: Haçlı yürüyüşü veya Haçlıların ayak sesleri.  Veya ikinci kademede İslâmfobik resmi Pegida yürüyüşü. Kaldı ki Fransız basını bile resmi rivayete veya anlatıma itibar etmiyor. Batı basını kuşkularını art arda sıralıyor. Artık İslâm dünyasının basını da meseleye bir tertip olarak bakıyor. Mesele üç düzeyde ele alınabilir.

Birinci olarak, olay düzeyinde mesele tertip kokuyor. Nitekim olayla ilgili açıklar gün geçtikçe iyice ortaya çıkıyor. 11 Eylül olayında olduğu gibi binalar un ufak olurken ve toz haline gelirken geride pasaportlar canileri göstermesi için sapasağlam kalıyor. Acaba onları özenle birileri mi oraya bıraktı?

 İkinci kademede tepkiler, kurgu ve çıkarılan gürültü ise palyatif ve suni. Bu da gösteriyor ki, 11 Eylül gibi olay kullanılıyor. 11 Eylül olayı düzmece olduğu gibi sonuçları da kurmaca olmuştur. Planlanan hedefe hizmet etmiştir. Nedir o plan? Haçlı Seferi gereği İslam dünyasının işgal edilmesi. 11 Eylül kurmaca olduğu gibi akabinde Saddam ile kitle imha silahları arasında bir bağ kurulmasına imkan veren bir delil bulunamamış, bilakis delil üretilmiştir. Saddam için delil üreten bir zihniyet niye 11 Eylül’ü üretilmesin ki? Dick Cheney 11 Eylül’ü yapanlarla Saddam’ın Prag elçisi arasında CIA’nın onaylamamasına rağmen bağ kurmaya çalışmıştır.

Üçüncü kademede, tırmandırma da planlıdır. Peki! Bu tırmandırmanın amacı ne olabilir? Kuru gürültünün amacı Batı toplumlarını müteyakkız ve zinde tutmaktır. Onları İslam’ın yükselişiyle alakalı korkutmaktır.  Durumdan vazife çıkarmaktır. İkincisi İslam dünyasına yönelik siyasi ve askeri seferler düzenlemektir. Fransa’nın ilk gözüne kestirdiği yerlerden birisi Libya’dır. Bazıları Sarkozy’nin Kaddafi’ye karşı sefere katılmasını Kaddafi’yi aklamak için kullanıyorlar. Fransa merkezli Libya saldırıları muhalifleri korumaktan ziyade Sarkozy’nin şahsi hesaplaşmasıydı. Mesele petrol ve Kaddafi ile şahsi hesaplaşmaydı. Bugün ise Fransa ve Batı Libya’da Kaddafi’nin kalıntılarıyla ortaktır. Şimdi ise hem sömürgecilik hem de İslâmcılarla ideolojik hesaplaşmayı gözetiyorlar.  Bazı İslamcılar da İslami zeminden Kaddafi’yi aklamaya veya savunmaya çalışıyor. Bu dürbüne tersinden bakmaktır.

Tertip olayı hariçte siyasi ve askeri saldırılarına basamak yapabilecekleri gibi dâhilde de İslam ve onun manevi değerlerine saldırı gerekçesi yapabilirler. Cami, başörtüsü ve Kur’an’a yönelik saldırılar gibi. İslâm’a karşı küresel ve kitlesel bir teyakkuz durumu ve sosyal ve siyasi sıkıyönetim üretiyorlar. Paris yürüyüşü bir Haçlı yürüyüşüdür. Küresel cephelerini Charlie Hebdo ile konumlandırıyor ve somutlaştırıyorlar. Bu, Bush’un ya bizdensiniz ya da karşımızdansınız anlayışının yeni versiyonudur. Fransa Başbakanı Fransa Başbakanı Manuel Valls bu örgütlü tepkilerin veya yürüyüşlerin amacının bir din olmayıp terör olduğunu söylemiştir.

Peki! Cumhurbaşkanı Erdoğan gibiler terörü İslâm’la anmayın dedikleri halde Batı’da ‘İslami terör’ kavramı gelişigüzel ve ardına kadar kullanılmıyor mu? Onlar için bu da fikir hürriyeti değil midir? Demek ki, hem Müslümanları yatıştırmak ve savunmasız kılmak hem de saldırılarını sürdürmek istiyorlar. İslâmi terör ifadesinin ötesinde Danimarka gazetesinin yayınlamış olduğu ve Charlie Hebdo’nun alıntıladığı karikatürlerde Hazreti Peygamber terörist kisvesinde resmedilmiyor mu? Başında bomba olan birisi.

Abdubari Atvan’ın ifadesiyle Batı’da Holokost’u inkar yasak ve cezaya müstahak ama Hazreti Muhammed’e ve İslâmi değerlere hakaret serbest. Mesele Holokost olunca ifade hürriyeti devreye girmiyor ve yasaklar zinciri başlıyor. Sadece Fransa’da değil. Fransa sadece Yahudi tezlerini değil aynı zamanda tarihi Ermeni tezlerini de kanunla koruma zırhı altına aldı. Batı’nın tabusu ve amentüsü Holokost haline geldi. Batılılar Hıristiyanlık değerlerinden ziyade Yahudi değerleri karşısında titizleniyorlar. Bundan dolayı David Irwing* gibi revizyonist tarihçiler her yerde kovuşturmaya maruz kalıyorlar.

Paris’te yaşanan tertip olay ve ardından gelen rezil gösteri Müslüman Siyonizm mübarezesidir. Paris yürüyüşünde Haçlı maskesi düşmüştür. Geçmişte İslâm dünyasına yönelik olarak Muhammed Gazali’ni yazdığı gibi bir kızıl yürüyüş (ez zahfu’l ahmer) vardı şimdi ise bir Haçlı yürüyüşü var. Paris yürüyüşüne katılanların bir kısmı yeni nefret vaizi. Aynen Birinci Haçlı Seferinin kışkırtıcı keşisi Pierre l’Ermite gibi nefret söylemi ve eylemiyle sokakları aşındırıyor ve hançerelerini yırtıyorlar. 11 Ocak 2015 tarihinde Paris’te yaşananlar Siyonizmin hizmetinde bir Haçlı yürüyüşüdür. Paris yeni bir Clermont, Cumhurbaşkanı Hollande ise laik kisvesi altında Haçlı seferi için sokakları aşındıran yeni bir Haçlı neferi ve son versiyon nefret keşisi Pierre l’Ermite’dir.

Mustafa ÖZCAN

http://www.gazetevahdet.com/hacli-yuruyusu-471yy.htm

* Wikipedi David Irving maddesi: “David John Cawdell Irving (d. 24 Mart 1938, Brentwood, Essex, İngiltere), II. Dünya Savaşı’nın askeri tarihi konusunda uzmanlaşmış Holokost inkarcısı bir İngiliz yazar. Yahudi Soykırımı’nın çok büyük çaplı olmadığını, ölen birçok Yahudi’nin Tifo gibi hastalıktan öldüğünü söyleyip, Almanya’nın hiçbir kampında gaz odasının bulunmadığını iddia ettiği için 3 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Nazi Almanyası üzerine yaptığı çalışmalarda Üçüncü Reich ve Antisemitizme sempati duyması tartışmalara neden oldu. Irving bugün günümüzde Holokost’u inkar eden en yetenekli vaiz olarak tarif edilmiştir. Amerikalı tarihçi Deborah Lipstadt ve Penguin Books Irving’i aktif bir Holokost inkarcısı, Yahudi düşmanı ve ırkçı sağ ile iştirakçi olduğu gerekçesiyle mahkemeye başvurmuşlardır.”

18 Ocak 2015 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Genel

Charlie’nin Türk Melekleri İslâm’ı Sorguluyor!

by Magaradakiler 17 Ocak 2015

Charlie Hebdon saldırısı yapılalı daha bir saat bile olmamış. Fransa hükümeti bile daha ne olduğunu çözememiş. Ama o sırada bizden gibi görünen bir yaratık, “Muhammed Efendi’nin intikamını aldık diyerek kaçmışlar” diyerek İslam dünyasını topyekûn töhmet altında bırakıyor.

Olay Türk televizyonlarında canlı olarak verileli henüz bir kaç dakika olmuşken bir başka ucube, İngilizce yazdığı twitte, “Türkiye’de bu katliam sevinçle karşılandı. Hatta şu anda kutlamalar başladı” diye yazarak Türkiye’yi hedef noktasına çekiyor.

Onların, gururlarından ve onurlarından geriye kalan son kırıntıyı vatan hainliği yolunda heba etmelerine söyleyecek sözüm yok! Bağlanmış azgın köpekler gibi bağırmalarını anlıyorum. Karanlığın hizmetkârlarından daha azını da beklemiyorum zaten…

Şurası çok net görülüyor ki Batı dünyası, elleriyle besleyip büyüttüğü terör canavarı kendisini vurunca yıllardır sergilediği piyesi bir kez daha sahnelemeye çalışıyor. Koca İslam dünyasını töhmet altında bırakarak Müslümanların bilinçaltına suçluluk duygusunu zerk etmeye çalışıyor.

Benim üzerinde durmak istediğim nokta burası…

Günlerdir olayı birer otorite edasıyla yorumlayanları izliyorum. Batının tam da görmek istediği fotoğrafın pozunu verdiklerinin farkına varmadan ısırıcı cümleler kurmaları beni çileden çıkarıyor.

Batının herhangi bir ülkesinde maytap patlasa, ortaya çıkıp yalvarırcasına, “Vallahi biz yapmadık. Yapanlar bizden değildir. İslam Dini şiddete karşıdır” diyenlerin sefil hallerini izledikçe nevrim dönüyor.

…

Bu derin aşağılık kompleksine ne ara kapıldınız? O pürüzlü sesinizle sarf ettiğiniz her cümlenin, karşınızdakinin eline birer mermi vermekten farksız olduğunu ne zaman anlayacaksınız?

Adamlar sistemi öyle bir kurmuş ki Türkiye’deki tüm televizyon kanalları olayı an be an canlı olarak veriyor. “Kıstırıldılar, sıkıştırıldılar, büzüştürüldüler. Yakalanmaları an meselesi” denilerek bir aksiyon filmi havasında dünyanın dikkatini çekmeyi başarıyorlar.

Benim ülkemde 30 bin insan bombalarla, kör kurşunlarla katledilirken, “Biri Bizi Gözetliyor”, “Gelinim olur musun?”, “Benimle evlenir misin?”, “Peki benimle fingirdeşir misin?” tarzı eğlence programlarından ödün vermeyen televizyon kanallarının olayı canlı olarak vermesindeki mesajı anlamayacak kadar ahmak mısınız?

Müslümanmış gibi cilalanan iki psikopatın cinayet işlemesinden ötürü İslam dünyası adına kekeleye kekeleye özür dileme salahiyetini size kim verdi?

Avrupada yaşayan ve ne acıdır ki benim yazdığım sitede yazarlık yapan hanımefendinin biri de, “İslam anlayışımızı sorgulamamız gerekiyor” diye buyurmuş!

Neymiş efendim?

Birilerinin, “Milyonlarca Müslüman ölürken kılı kıpırdamayan Avrupa, 12 kişi için bir araya geldi” diyenlerin anlayışı onu ürkütmüş! Birileri ölü ve vahşet karşılaştırması yapmış, diye İslam anlayışını sorgulamaya karar vermiş!

Nereyi anlatayım sana ben sevgili yazar?

Sokakları kırmızı nehir gibi akan, mazlumların ve savunmasızların uyumaya bile cesaret edemediği, korkmaya bile zaman bulamayanların, kendi ibadethanesine girmek için bile işgalci bir ülkenin askerinden izin almak zorunda kalan Filistin’i anlatayım mı?

Müslüman olmaktan başka suçları olmayan masumların toplu halde diri diri yakıldığı Arakan’ı bilir misin? Dünya, “Mangal partisi” yapılıyormuşçasına izlerken yanıp kavrulan oradaki Müslümanları mı anlatayım?

250 bin masum insanın katledildiği, on binlerce kadının tecavüze uğradığı Suriye’den yükselen ve arşa değer çığlıklar ve feryatlar olur mu peki?

Çin’de Müslümanlara uygulanan insanlık ötesi vahşetin detaylarını anlatayım istersen? Başı taşla ezilen 10 yaşındaki çocukların dağılmış kafalarını da anlatabilirim.

Mısır’da secde üzerinde kurşuna dizilen, zindanlara atılan batı imzalı darbenin kurbanlarını duymak ister misin? Yoksa yaşamın mucize sayıldığı, tecavüzün olağan karşılandığı Irak’ı mı?

Afganistan’a azıcık değineyim isterseniz?..

Bu ölenlerin yakınları topyekûn terörist olsaydı dünyanın herhangi bir köşesinde batıya huzur namına bir şey kalır mıydı?

Müslümanlar ellerinden devletleri alınmasına, zenginlikleri gasp edilmesine ve hayatlarına kast edilmesine rağmen dünyada sabırlarıyla ün yapmış bir topluluktur. O kadar can, o kadar kan vermişler. Yani müsaade et de “Ben Çarliyim” diyenler hakkında o kadar konuşsunlar olmaz mı?

“Müslüman coğrafyasında kan gövdeyi götürüyorsa kusura bakmayın ben o zaman Müslüman coğrafyasını sorgularım. Ben bir Türk değil de Avrupalı olarak dünyaya gelseydim, Müslüman coğrafyası kesinlikle beni ürkütürdü, korkuturdu…” diyebiliyorsunuz ya!

Sonuna kadar haklısınız!

Müslüman coğrafyasında yaşamak korkutucu ve ürkütücü! Bu ülkelerde her gün biraz daha artan bir dehşetin içinde canını, malını, namusunu ve ülkeni korumaya çalışmak hiç kolay değil vallahi! Korkmayın, titreyin!

Avrupa’daki medeniyetin gözünü seveyim!

Norveç’te 77 kişiyi bir kaç dakikada öldüren, iki haftada bir okul basıp öğrencileri kurşuna dizen, Almanya’da evini yaktıkları Türkleri ve Müslümanları katleden, Amerika’da zencileri bugün bile keyif için öldüren, hatta ve hatta Charlie Hebdon dergisinde o karikatürleri basan da bizim Kahtalı Mıçı’ydı zaten!

Bu nedenle “Ben Çarliyim” demenin gururu size, “Ben başları secdede öldürülenlerin kardeşiyim” demenin utancı bize kalsın!

Süleyman ÖZIŞIK

http://www.internethaber.com/charlienin-melekleri-17176y.htm?interstitial=true

17 Ocak 2015 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
  • 1
  • …
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • …
  • 14

About Me

About Me

Writer & Reader

Neque porro quisquam est, qui dolorem ipsum quia dolor sit amet, consectetur, adipisci velit, sed.

Keep in touch

Facebook Twitter Instagram Pinterest Tumblr Youtube Bloglovin Snapchat

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

Recent Posts

  • Rachel Corrie

    16 Mart 2024
  • 2023 Kitap Fuarları

    25 Kasım 2022
  • 2022 Kitap Fuarları

    10 Ocak 2022
  • Covid-19 Pandemisi ve Sağlık Çalışanları Üzerindeki Etkileri: Sosyolojik Perspektif

    26 Mayıs 2021
  • 2021 Kitap Fuarları

    29 Ekim 2020

Categories

  • Edebiyat (6)
  • Ekonomi (6)
  • Featured (6)
  • Genel (23)
  • İş Dünyası (9)
  • İslâmi Bakış (11)
  • Kitabiyat (42)
  • Kitap Fuarı (6)
  • Kitap Fuarı Detay (7)
  • Life (2)
  • Moments (7)
  • Nature (5)
  • Sanat (1)
  • Stories (6)
  • Tarih (4)
  • Travel (5)

About me

banner
Soledad is the best selling Blog & Magazine WordPress Theme of this year on Themeforest.

Popular Posts

  • 1

    Writing New Life Chapter

    07 Haziran 2017
  • 2

    Create your DIY Bag

    07 Haziran 2017
  • 3

    My Baby Cactus

    07 Haziran 2017

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • Pinterest
  • Tumblr
  • Youtube
  • Bloglovin
  • Snapchat

@2019 - All Right Reserved. Designed and Developed by PenciDesign


Back To Top
Mağaradakiler
  • Travel