Mağaradakiler
  • Travel
Category:

Genel

Genel

Can Sıkıntısı

by Selami Gungordu 04 Kasım 2010

Can Sıkıntısı Nedir?

Can sıkıntısı, yapılacak bir iş olmaması ve hiçbir şeyle oyalanma imkânı bulunmaması sebebiyle duyulan tedirginlik, bunalım hali olarak tanımlanmaktadır. (TDK Güncel Türkçe Sözlük)

Özellikle ekonomik olarak iyi durumda olan her istediğini elde edebilen kişilerin bir süre sonra içine düştüğü bunalım halini de can sıkıntısı olarak değerlendirilse de yazının konusu o grup değil.

Bu tanımlamaya göre kimin canı sıkılır; işi olmayan, meşguliyeti olmayan kişilerin canı sıkılır. Can sıkıntısı uzun süre devam ederse yani kişi uzun süre yapacak bir iş ve meşguliyet bulamazsa can sıkıntısı tedirginliğe dönüşür. Tedirginlik, 1. Amaçsız ve sürekli olarak dönüp dolaşma durumu. 2. Fiziksel ve ruhsal yönden rahat olamama durumudur. (BSTS / Ruhbilim Terimleri Sözlüğü 1974)

Tedirginlik ise bir süre sonra umutsuzluğa ve çaresizliğe dönüşür.  Umutsuzluk ise geleceğe dair bir beklenti ve ümidin olmama durumudur.(Güncel Türkçe Sözlük)

Can sıkıntısının kişinin eğitim durumu, sosyal ve ekonomik durumu ile dini inanışlarına göre değişir.

Canı sıkılan, tedirgin ve umutsuz insanlar bu durumlarını belirli sürelerde aşamazlarsa kişisel olarak psikolojileri bozulur bu durum da bir hastalık halidir. Toplumda bu insanlar çoğalırsa o toplumda suç oranlarının hızla arttığı, sosyal sorunların ağırlaştığı, kişiler arasındaki ilişkilerin azaldığı ve güven duygusunu yitirmiş bir toplum yapısı ortaya çıkar.

Türk insanının genel olarak eğitim durumu düşük, ekonomik durumu zayıf ancak dini duyguları güçlü görünen bir yapısı vardır.

Türkiye’deki işsizlik rakamlarını hepimiz biliyoruz, genel işsizlik rakamlarının %15 gençler arasındaki işsizlik oranının %25 civarında olması ülkemizin sosyal dengelerini değiştirmektedir. Peki, bu insanların canının sıkılmaması mümkün mü?  Tabii ki değil. Bu ülkeyi yönetenler, bu ülkenin elitleri, aydınları kısacası elinden bir şey gelenleri oturup düşünmeli hatta düşünmeden bir şeyler yapmalılar.

Ülkemizde yaklaşık beş yüz bin kahvehane ve çay ocağı bulunmakta bu mekânların müşteri sayısı ise ortalama yirmi milyon civarındadır.[1] İşsizler buralarda vakit geçirmektedir.

Gençliğinin dörtte biri işsiz olan bir milletin de canı sıkılmalıdır, herhalde sıkılıyordur da. Kahvede oturup okey oynayan veya memleket idare eden insanlar bir süre sonra merak etme ve düşünme özelliklerini kaybederler veya köreltirler. Peki, merak ve düşünme nedir? Merak, “Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek” (TDK Güncel Türkçe Sözlük). Düşünme ise 1. Zihnin bir konuyla ilgili bilgileri karşılaştırarak, aralarındaki bağlantıları inceleyerek bir yargıya ya da karara varma etkinliği. 2. Zihinden geçirme ya da zihin yoluyla arayıp bulma. 3. Tasarlama, anımsama olarak tanımlanmıştır. (BSTS / Eğitim Terimleri Sözlüğü 1974)

Aristo’ya Göre Düşünce

1. (Geniş anlamda) Aristoteles’in öne sürdüğü biçimiyle, insanı hayvandan ayıran belirgin öznitelik: Duyum ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak usun bağımsız ve kendine özgü eylemi; karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları ve biçimleri kavrama yetisi. Usun bu eyleminin ürünü düşüncedir. Düşünceler ancak düşünmenin yaratıcılığı içinde gerçekleşirler. Düşünmenin belli bir biçim almasıyla düşünce oluşur; bu da ancak dil yoluyla olur. Düşüncenin dille sıkı bir bağlılığı vardır. Düşünceler sözcüklere dökülemiyorsa, düşünme biçim almamış, düşünce olmamış demektir. Düşünme gerçek nesnelere yöneliyorsa somut düşünme, düşüncel (ideal) nesnelere yöneliyorsa soyut düşünme adını alır.

2. (Dar anlamda) Mantıksal- biçimsel olarak: Anlığın yanlış yapmadan işlemesi. Her düşünmede

a. düşünen bir özne

b. ruhsal düşünme olayı

c. düşünülmüş olan düşünce içeriği

d. düşüncenin dile getirildiği deyiş biçimi

e. düşüncenin yöneldiği konu

yer alır. Düşünme olayını, ruhbilim; düşünmenin bilgideki görevini, bilgi öğretisi; kavramsal olanla bağlantısını, mantık; varlıkla bağlantısını, fizikötesi; toplumdaki yerini, toplumbilim araştırır. ( BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975)

Aristo bile insanı diğer canlılardan ayıran özelliğe işaret etmişken bizim bugün kapitalizmin vahşi kurallarına gençliğimizi emanet edip kahvehanelere kapatmamızda bir terslik yok mu? Kütüphaneler boş duruyor, kimse laboratuarlar da sabahlamıyor, birkaçı dışında üniversitelerimizi lise seviyesine indirip yeni açtığımız tabela üniversitelerle övünebiliyorsak bu işte bir terslik yok mu?  Bunu sorgulamak kimin görevi? Avrupa birliğine girmek için tabiri caizse kırk takla atarak ve hayranlıkla onlar gibi olmaya çalışarak insanımızı bu boşluktan bu can sıkıntısından nasıl kurtaracağız.

Can Sıkıntısı ve Yalnızlık

Canı sıkılan insan yalnızdır, kalabalık içerisinde bile yalnızdır, çevresindekilere bakar görmez, konuşur duymaz, konuşulanları anlamaz. Aynı evi paylaştığı insanların bile farkında değildir. Bırakın dünyayı, ülkeyi yakın çevresinin bile farkında değildir. Düşünce yetilerini dondurmuş bu insanlarımızın kahvede okey oynamak ve yarar getirmeden üretmeden geçirilen boşa harcanan zamanları kişisel olduğu kadar ülke içinde kaybedilmiş milli servettir. Tıpkı trafikte en basit kurallara uymayarak veya basit tedbirleri almayarak binlerce insanın zamanını ve parasını boşa harcamak gibi bir şeydir.

Ancak yalnızlığı avantaj olarak görüp bunu faydaya çevirebilen insanlarda vardır bunlar fikir üreten güçlü ve zeki insanlardır. Yalnızlığı avantaj olarak kullanmayı bilirler. Bu insanlar da aslında kalabalıklar arasında düşünceleriyle yalnızdırlar. Bu yalnızlıklarını iyiye kullanarak tarih boyunca insanlığa hizmet etmişlerdir. En başta peygamberler, büyük âlimler, önemli bilim adamları, toplumlarını ileri götüren devrimcilerde hep yalnızdılar. Bu insanların yalnızlığı dolu dolu bir yalnızlıktır. Ve düşünen insanlar yalnız değildir. Buradan hareketle insanımızı düşünen düşündüğünü söyleyebilen, okuyan yazan ve bunlardan fayda üreten bireyler olarak yetiştirmeliyiz, buna da hemen yetişkin eğitimleri ile başlamalıyız. Topluma özellikle gençlere doğru düşünmeyi, tartışmayı, kendilerine güvenmeyi ve sorunlara çözüm üretmeyi öğretmeliyiz. Bu toplumu oluşturan bireylerin hiç değilse üniversite mezunlarına sorun çözme kabiliyeti kazandırmalıyız. Bu konuda birçok sivil toplum kuruluşu çalışmaktadır, bu kurumlara katılım arttırılmalı ve desteklenmelidir.

Can Sıkıntısı ve Sağlık

University College London’dan bilim adamları, hayatlarında çokça can sıkıntısı bulunan insanların kalp krizi veya felçten ölme riskinin, yaşamı eğlenceli bulanlardan daha fazla olduğunu bildirdiler.

Araştırma, 25 yıl boyunca takip edilen 7 bini aşkın devlet memuru üzerinde yapıldı. 35-55 yaş grubundaki memurlara sıkıntı seviyeleri soruldu ve geçen yıl Nisan ayında araştırmaya katılanlar arasında ölen olup olmadığına bakıldı. Deneklerden sıkıntılı olduğunu söyleyenlerin erken ölme riskinin yüzde 40 daha fazla olduğu ortaya çıktı.

Kadınlar, gençler ve kötü işlerde çalışanların can sıkıntısının daha fazla olduğu da belirlendi.

Bilim adamları, can sıkıntısı çekenlerin içki ve sigara gibi sağlığı olumsuz etkileyen alışkanlıklara yönelme olasılıklarının daha fazla olduğunu, bunun da ömürlerini kısaltabildiğini hatırlattılar.

International Journal of Epidemiology dergisinde yayımlanacak araştırmayı kaleme alan Martin Shipley, bulguların sıkıntıyla kalp hastalıkları arasında bağlantıyı ortaya koyduğunu söyledi. [2]

Aforizmalar[3]

“Can sıkıntısı nedir sorusuna verebileceğim en özet cevap : Yeteneklerini kullanarak fayda sağlayan bir amaca yönelik çalışmıyorsam, bunu fark etmemi sağlayacak şey can sıkıntısıdır.”

“Can sıkıntısı insan yaşamının bir parçası olması gereken normal bir his değil!”

“Parmaklarını şaklatarak yaşamını değiştiremezsin. Fakat her şey önce farkındalıkla başlar. Şimdi bu konuyu artık fark ettiğine göre harekete de geçebilirsin.”

“Yeteneklerini kullanarak fayda sağlayan bir amaca yönelik çalışmak” süslü ve kışkırtıcı bir cümle, ama gerçekten yapman gereken bu. Yeteneklerini keşfetmek, senin için faydayı tanımlamak, amacını bulmak  ve çalışmak hep senin yapacağın şeyler. Matrix filminde  Morpheus’un dediği gibi:Ben aklını serbest bırakmaya çalışıyorum ama sana sadece kapıyı gösterebilirim. Kapıdan kendin geçmek zorundasın.”

Sonuç

Yukarda da açıklamaya çalıştığım gibi can sıkıntısı pek tavsiye edilebilir iyi bir şey değildir onun için insanımıza sorun çözme kabiliyeti kazandırmalı, yeteneklerini keşfetmeyi ve faydalı biçimde kullanmayı öğretmeliyiz. Bunun için ilk adım okuma ve okuduğunu anlamayı öğretmeliyiz. Ayrıca ibadet etmekte insanları başıboşluktan, tembellikten kurtarır. Allah’a karşı görevini yerine getiren bireyler daha huzurlu ve rahat olurlar ve herkese faydalı olmaya çalışırlar.

Son olarak bu konuda söyleyebileceğim şudur. Bireyler olarak bizler kendimize bir şans daha vermeliyiz, bu cümleden tezi yok kendi yeteneklerimizi keşfetmeye çalışmalıyız, kendi kendimizin farkında olup yapabileceklerimizi araştırmalıyız bir şey bulamıyorsak birilerine sormalıyız gene sonuç alamıyorsak çok acele etmeden okumalı ve araştırmalıyız mutlaka ama mutlaka bizimde yapabileceğimiz bir şeyler var. Üstelik önce kendimiz için sonra sevdiklerimiz ve bizi sevenler için. Can sıkıntısı da ne ki?

Bazen sayfalar dolusu yazıyla anlatılamayan şeyler iki mısra ile anlatılır oda şairin yeteneği ve şiirin büyüsüdür. Bu nedenle bu yazıyı bu konu ile ilgili bir şiirle bitirmek istiyorum.

Selami Güngördü

Can Sıkıntısı

Sanki bin yaşındayım, o kadar hatıram var.

Gözleri bilançolar, manzumeler, ilamlar,

Romanslar, sevgi talan mektuplar, makbuzlara

Sarılı gür saçlara dolu bir büyük masa,

Saklamaz daha çok sır üzüntülü kafamdan,

Bu bir ehram, bir mahzen, öylesine kocaman,

Fakirler çukurundan daha çok ölüleri,

-Ben ayın tiksindiği bir mezarlığım şimdi;

Orda azaplar gibi sürünür uzun kurtlar,

En can alıcı ölülerime boyuna saldırırlar

Solmuş güllerle dolu eski bir odayım ben,

İçindeki eşyanın yıllar geçmiş üstünden,

Orda üzgün pasteller, uçuk renkli Boucher’ler,

Dağılan bir kokuyu içlerine çekerler

Bıkkınlığın yemişi, dinmez can sıkıntısı,

Ölümsüzlüğün sonsuz ölçüsünü aldı mı?

Karlı yılların ağır yumakları altında,

Topal günleri geçmez hiçbir şey uzunlukta.

-Artık ey canlı madde! Belirsiz bir dehşetin

Sardığı bir kayadan başka bir şey değilsin.

Bir sisli kum çölünün dibinde uyuklarsın,

Bir sfenks ki meçhulü aldırışsız dünyanın;

Haritada unutulmuş ama hırçın sesiyle

Yalnız şarkılar söyler, batıp giden güneşe.

Charles Baudelaire

(Çev: Suut Kemal Yetkin)


[1] Türkiye Kahveciler ve Büfeciler Federasyonu Başkanı Murat Ağaoğlu’nun, 05.01.2008 tarihli hürriyet gazetesindeki demecinden alınmıştır.

[2] http://haber.mynet.com/detay/dunya/can-sikintisi-gercekten-olduruyormus/494321

[3] http://www.beyaztavsan.com

04 Kasım 2010 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Genel

Tartışma! Ya da Tartışmama

by Mustafa Sevimli 19 Eylül 2010

“Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın arş-ı Rahman’ı”
Alvarlı M. Lütfi Efendi

İnsanların birbirleriyle olan iletişimlerinde istem dışı da olsa zaman zaman tartışma ortamlarıyla karşılaşılmaktadır. Bazen bir konu hakkında derin bir tartışmanın tarafı olunur, bazen de bir olay ya da karşılaşılan bir durum üzerine haksızlığa uğranıldığı düşünülerek bir ya da birkaç kişi ile tartışmak durumunda kalınabilir. Hatta bazı durumlarda haksızlığın muhatabı olunmasa da, haksızlığa göz yummamak adına üçüncü şahıs olarak tartışmaya dahil olunabilir.

Pek çok durumda, bir tartışma oldukça düzeyli ilerlese bile; önyargı, hakkaniyet sahibi olmamak, gurur, hatayı kabullenmemek gibi pek çok sebepten dolayı, tarafların fikirlerinde bir değişme olmayacaktır. Ayrıca düzeyli ilerlemeyen tartışma ortamlarının çatışmaya dönüşmesi de sıkça görülen durumlardandır. Tartışma sırasında veya sonucunda istemeden de olsa kalp kırma, incitme ihtimali vardır. Bu gibi nedenlerden dolayı, tercih edilmesi gereken davranış şekli; tartışmalardan kaçınmaktır. Tartışma ortamlarından kaçınmak veya en azından tartışmanın seyrini kontrol altında tutabilmek için:

Öncelikle, çok haklı olduğunuz ve iyi bildiğiniz bir konuda, karşınızdakinin fikrini değiştirme mücadelesine girişmek yerine, onun bakış açısını anlamaya istekli olun ve bunu hissettirin. Ilımlı ve hoşgörülü bir yaklaşım sergileyin.

Anlaşmazlıkları olumlu karşılayın. Eğer sizin düşünmediğiniz bir nokta varsa, dikkatinizin o nokta üstüne çekilmesinden hoşnutluk duyun.

İçinizden gelen ilk tepki ile hareket etmeyin. Tepkilerinizi akıl süzgecinden geçirin. Dikkatli olun ve tepki vermeden önce düşünün.

İyi bir dinleyici olun. Bırakın muhatabınız sözünü bitirsin, direnmeyin, savunmaya geçmeyin ve tartışmayın, bu sadece aranıza engeller koyar. Kişilerle aranıza duvar örmeyin köprü kurun.

Anlaşabileceğiniz noktaları arayın. Karşınızdakinin sözlerini dinledikten sonra, önce aynı düşüncede olduğunuz noktaları ele alın.

Dürüst olun. Hata yaptığınız yerleri arayın ve bulduğunuzda bunu itiraf edin. Hatalarınız için özür dileyin. Dürüstlük insan kazandırır. Özür dilemek erdemdir.

Muhatabınıza değer verdiğinizi hissettirin, fikirlerini dinleyin, düşüneceğinize söz verin ve bunu içtenlikle yapın. Karşınızdaki haklı olabilir.

Siyaset tartışmaktan kesinlikle kaçının. Siyasi konular üzerinde genellikle uzlaşmaya varmak mümkün değildir ve konu büyük bir ihtimalle siyasi partilere dayanacaktır. Bu durum ise tartışmacıları, kontrolü kendilerinde olmayan bir kurumu savunmak açmazına sürükler.

Tartışmanın, tartışılan konu ekseninden, tartışanların kişilikleri eksenine kaymasına asla izin vermeyin.

“Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.” Paul Valéry

Öfke duygusu ve öz denetimin yitirilmesi son derece olumsuz sonuçlar doğurabilir. Böyle bir durumda tartışmaya kesinlikle son verin.

“Tartışmalarda öfkelendiğimiz zaman, gerçek için değil, kendi hesabımıza çalışmaya başlarız.” Thomas Carlyle

Öz denetiminin zayıf olduğunu bildiğiniz kişilerle hiçbir konuda tartışmayın.

Unutmayınız ki herkes her konuda sizin gibi düşünmeyebilir. Belirli bir konuda genel olarak memnuniyet hissi oluşturabilsek bile aksini düşünenler muhakkak olacaktır.

Mustafa İ. Sevimli

19 Eylül 2010 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Kedi
Genel

Münir Derman Anlatıyor: Kedi

by Magaradakiler 19 Eylül 2010

Kedi: Nankör değildir.

Kedi: Hürriyetine çok düşkündür.

Kedi: Kulaklarıyla da görür, radarı vardır.

Kedi: Çok sabırlıdır.

Kedi: Abdest edeceği zaman yeri kazar, yapar örter.

Niçin? Sebep?

İnsan da dâhil hiçbir hayvan yoktur böyle hareket eden.

Kediye sordum:

-Sana insanlar nankör diyorlar ne dersin. Kedi geldi ayaklarıma başını sürdü.

-Nankör olmadığımı bilirsin… Öyle bilsinler daha iyidir. Ne olur. Sırrımı kimseye söyleme dedi.

Peki dedim. Sana bir sual daha soracağım. Buyur dedi.

– Sen bazen sahibinin eline parmağını tırnağını batırırsın dedim.

– Bende kabahat yok. Bunu bir bilseler tırnağımı eline batırdığım adam bile tövbe ederdi.

Sordum: Benim bir siyah kedim vardı, böyle yaptığını hiç görmedim.

– O adamını biliyordu efendim dedi… Peki dedim bir sual daha…

– Siz nereden düşerseniz hep ayaklarınız üzerine düşersiniz. Bu nedir?

– Efendim o da bizim cesedi sırrımız amma ben de bilmiyorum dedi.

Siz sebebini bilirsiniz… Bunda büyük bir sır gizlidir diye dedelerimizden kalma bir sözdür bu, dedi. Tekrar elimi yaladı, aman efendim sırrımı kimseye söyleme dedi. Çekildi, sıçrayarak dama çıktı.

-Güneş var, damda uyumak çok güzel dedi.

Kedi, ayaklarının üzerine düşer. Fizyolojik sebebini ilim bir türlü söyleyememiştir. Manevi sebebi çok büyüktür. Söyleyemem. Huzurun kaçar, keşke söylemeye idin diye sızlanırsın… Yalnız size bir şey söyleyeyim, kediye eziyet etmeyiniz. Kedi öldürenin sonu haraptır. Evlâtlarına bile intikal eder.

Kedilere iyilik eden onları besleyen insanlara gıpta ederim… Kedi edep ve sabır timsalidir.

Kediye Hakk’ın bir mahlûku olarak bakarsanız, onun nankör olmadığını anlar, çok şeyler öğrenirsiniz.

Kedi, aslan ve kaplan cinsinden bir hayvandır. İnsanlarla birlikte yaşarlar… Muhtelif cinsleri vardır. Yabani kediler de vardır. Kediler hürriyetlerine çok düşkün hayvanlardır. Bu düşkünlük kedileri nankör olarak tanıtmıştır. Hâlbuki nankör değildirler. Evinden günlerce uzağa bıraksan, tekrar evlerine dönerler. Bu hal nankör olmadıklarını ifade eder. Eski Roma İmparatorlarının heykelleri dibinde kedi vardır. Bu hürlük timsalidir.

Resulü Ekrem, “kedi kimi severse o imanlıdır!” buyurmuştur. Hakiki cins kedi öleceğine yakın sahibinin evini terk eder. Ölüsünü sahibine göstermez. Burada “hakiki cins kedi” bu ne demektir. Bunu hallet. Kedide “radar teşkilâtı” olduğu bu son senelerde keşfedilmiştir. Son müşahedelere göre kedide radar teşkilâtı vardır. Göz sinirlerinde işitme lifleri de vardır. Geniş bir sahadaki sesleri işittiği gibi aynı zamanda da görür. Göz bebekleri bu işitme olayını ayarlar. Hem kulaklarıyla da hem gözüyle de ses alır ve her ikisiyle de görür. Kavga eden kediler başka tarafa baktıkları halde, yekdiğerini arkaları dönük olduğu halde görürler. Ziya ve ses kompüterleri ile yani elektronik dalgaları alır ve tespit ederler. Diğer hayvanların kulak sinirlerinde görme sinirleri yoktur. Kedilerin göz sinirlerinde de işitme sinirleri bulunmuştur. Bu bakımdan kedi müstesna bir hayvan olarak bunda sebebi hikmet nedir. Bu hususta Almanca bir büyük kitap neşredilmiştir. 1975 de Können Katzen mit den Augen hören? Onda uzun tafsilat vardır.

Kedi soğukta çok üşür. Bir de diğer hayvanlarda olmayan bir yaratılış ve terbiye hassası vardır. Defi hacet edeceği zaman toprağı eşeler, yapar ve tekrar kapatır. Bunu da düşünmek lâzımdır. Toprağı gelip koklar, örter, sıçrar, bir iki adım sonra döner arkasına bakar ve gider. Ben sebebini söylemiyorum bu hareketin. Utanırsınız. “Kimseyi utandıracak hallerde, sözlerde bulunmayın” hadisi vardır. Hakiki kedi de yemek seçmez. Fakat eti sever. Kedide büyük sabır vardır. Hz. Rifâi; ben hakikate ermek için çok kapılara başvurdum. Nihayet bir kedinin bir delik önünde iki gün beklediğini gördüm. Nihayet avını yakaladı. Ben de sabırla hiç’lik kapısında bekledim ve hakikate erdim buyurdular.

Kedinin hürriyetine dokunduğunuz zaman isyan eder ve pençesini hemen saplar. Benim birçok kedilerim vardı zamanıyla. Onlarda birçok haller gördüm. Tarif edemem. Bana da birçok şeyler öğretmiş oldular. Aklıma geldikçe onları hatırlar hatta gözlerim bile dolar. Günlerce, Ölen kedilerim için ağladığım çoktur. İçlerinde hürriyetini bile feda edip sakin olanlar da vardı.

Kedide biraz hırsızlık vardır. Ama hiç hırsız olmayan da vardır. Aç durur, çalmaz. Bir Arap kedim vardı. Hastalandı. Boynuma sarıldı yaladı, gözleri yaşardı. Birdenbire fırladı gitti… Siyah kedi gördükçe hatırıma gelir. Gözlerim dolu dolu olur. Kediye eziyet etmeyiniz. Onu kollayınız, seviniz. O da sizi muhakkak sevecektir. Kedi kimi severse iman ondadır. Kedi öldürmek doğru değildir. Öldürene dünyada iken Hak bir belâ verir. Bütün ömrünce çeker bunu. Kendi sahibinin parmaklarına tırnaklarını batırırsa bunda bir hikmet olduğunu unutmayınız. Kedi daima dört ayağı üzerine düşer. Bu büyük bir şeyi ifade eder.

Münir Derman

Dr. Münir Derman’ın “Allah Dostu Der ki… Yazılmamış Sırların İlki, Yazılacak Sırların Sonu” isimli kitabından alıntılanmıştır.

Aşağıdaki yazılar da ilginizi çekebilir.

Münir Derman: Kanarya

Münir Derman: Buğday

19 Eylül 2010 2 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
  • 1
  • …
  • 3
  • 4
  • 5

About Me

About Me

Writer & Reader

Neque porro quisquam est, qui dolorem ipsum quia dolor sit amet, consectetur, adipisci velit, sed.

Keep in touch

Facebook Twitter Instagram Pinterest Tumblr Youtube Bloglovin Snapchat

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

Recent Posts

  • Rachel Corrie

    16 Mart 2024
  • 2023 Kitap Fuarları

    25 Kasım 2022
  • 2022 Kitap Fuarları

    10 Ocak 2022
  • Covid-19 Pandemisi ve Sağlık Çalışanları Üzerindeki Etkileri: Sosyolojik Perspektif

    26 Mayıs 2021
  • 2021 Kitap Fuarları

    29 Ekim 2020

Categories

  • Edebiyat (6)
  • Ekonomi (6)
  • Featured (6)
  • Genel (23)
  • İş Dünyası (9)
  • İslâmi Bakış (11)
  • Kitabiyat (42)
  • Kitap Fuarı (6)
  • Kitap Fuarı Detay (7)
  • Life (2)
  • Moments (7)
  • Nature (5)
  • Sanat (1)
  • Stories (6)
  • Tarih (4)
  • Travel (5)

About me

banner
Soledad is the best selling Blog & Magazine WordPress Theme of this year on Themeforest.

Popular Posts

  • 1

    Writing New Life Chapter

    07 Haziran 2017
  • 2

    Create your DIY Bag

    07 Haziran 2017
  • 3

    My Baby Cactus

    07 Haziran 2017

Newsletter

Subscribe my Newsletter for new blog posts, tips & new photos. Let's stay updated!

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • Pinterest
  • Tumblr
  • Youtube
  • Bloglovin
  • Snapchat

@2019 - All Right Reserved. Designed and Developed by PenciDesign


Back To Top
Mağaradakiler
  • Travel